1. Hikâyenin
Yazarı
Memduh Şevket ESENDAL
Memduh
Şevket Esendal, İttihat ve Terakkiden Demokrat Partiye kadar uzanan dönemde
adından sık sık bahsedilen önemli bir politikacı, on yedi yıl müddetince
ülkesini başarıyla temsil etmiş bir hariciyeci, hatırı sayılır bir
ressam-karikatürist olmanın ötesinde, XX. Yüzyıl Türk hikayeciliğinin önde
gelen yazarlarından birisidir. Hikayeciliğimize yeni bir tarz kazandırma ve söz
konusu türde en çok eser kaleme alma başarı ve unvanı da ona aittir.
İnsan
Mahmut
Şevket Esendal, 28 Mart 1884’te Tekirdağ’ın Çorlu İlçesinde dünyaya gelmiştir.
Çiftçilikle uğraşan Mehmet Şevket Bey-Emine Şadiye Hanım ailesinin üç erkek
çocuğundan ikincisi olan yazarın asıl adı Mustafa Memduh’tur. XVIII. Yüzyılın
ikinci yarısına kadar inen soyu, baba tarafından Nişastacızade Hüseyin Efendi
ve Karakahya İbrahim Ağa’ya; anne tarafından ise Yanık Hüseyin Kaptan’a
dayanmaktadır.
Mumduh
Şevket Çorlu (mahalle mektebi ve rüştiye), Edirne (idadi), ve İstanbul (Mülkiye
İdadisi)’daki çeşitli okullarda lise ikinci sınıfa kadar okumuş olmakla
birlikte, düzenli bir mektep tahsili görmemiş; daha çok kendini yetiştirmiş bir
otodidakttır. Bunda dönemin yanlış eğitim anlayışı ve eğitimdeki yetersizlikler
ile ailevi problemler ve kendine güven duygusunun önemli tesiri vardır.
Esendal,
babasının ölümü üzerine (1907), ailesinin sorumluluğunu üstlenmek zorunda
kalır. Bir ara Reji Muhafaza Müdürlüğünde memur olarak çalışır. 1908’de
dayısının kızı Ayşe Faide Hanım ile evlenir. Yine bu yıllarda, hayatında çok
önemli rol oynayacak olan politikaya yönelir ve genç yaşta İttihat ve Terakki
Cemiyetine girer. II. Meşrutiyet’ten sonra, hem Kör Ali İhsan Bey ve Kara Kemal
ile birlikte oluşturdukları Mesleki Temsilciler Grubunun hem de Esnaf Odaları
Mümessilliği ve Anadolu Vilayetleri Müfettişliği görevlerinde bulunduğu İttihat
ve Terakkinin önde gelen şahsiyetlerinden biri olur. Ancak İstanbul’un işgali
üzerine -arkadaşlarıyla birlikte- İtalya’ya kaçmak zorunda kalır. Dönüşünde
Ankara’ya gider ve Millî Mücadele’ye katılır.
Tam
bugünlerde Mustafa Kemal’in davetiyle karşılaşır ve Ankara Hükümeti’nin ilk dış
temsilcisi olarak Bakü’ye gider (1920-1924). Ardından Tahran (1925-1930) ve
Kabil (1933-1941) elçiliklerinde bulunarak uzun yıllar (yaklaşık on yedi yıl)
Türkiye’yi yurt dışında başarıyla temsil eder. Bir ara arkadaşlarıyla,
düşüncelerinin yayın organı durumundaki “Meslek” (1924-1925) gazetesini çıkarırlar.
İstanbul’un çeşitli liselerinde (Kabataş, Galatasaray, İstanbul Erkek Lisesi)
tarih öğretmenliği yapar.
Memduh
Şevket, İttihat ve Terakkiden sonra, Elâzığ (1931-1933) ve Bilecik (1941-1950)
milletvekillikleri görevi ile tekrar aktif siyasette yer alır. CHP Genel
Sekreterliği (1942-1945) yapar. “Esendal’ın Mebusları” olarak tanına belli bir
genç milletvekili grubunun Meclis’e girmesini sağlar. Hayatının son yıllarını
evinde ailesi ve dostlarıyla geçiren Esendal, 16-17 Mayıs 1952 gecesi Ankara’da
vefat eder.
Eser
Esendal'ın
ilk yazıları İrtika (1902), Musavver Fen ve Edep (1900) gazete ve dergilerinde
çıktı. Ama onun asıl hikayeleri ne zaman yazdığı bilinmiyor. Esendal yarım asra
yaklaşan sanat hayatında 250 civarında hikâye ve 3 roman yazmıştır. Yayınlanan
ilk hikayesinin 4 kânunuevvel 1324 (17 Aralık 1908) tarihli Tanin gazetesinde
çıkan "Veysel Çavuş" olduğu Muzaffer Uyguner tarafından saptandı.
İkinci olarak yayımlanan ise Çığır gazetesinin 1911 tarihli sayısında yer alan
"İkisinin Arasında" adlı hikayesidir. Yine bu derginin 47.
sayısındaki "Korku" adlı hikâye onundur. Ağustos 1912 tarihini
taşıyan "El Malının Tasası" daha sonraları Meslek dergisinde
"Vapur Davası" adıyla yayımlandı (31 Mart 1925), son kez de
"Temiz Sevgiler" adıyla işlenerek aynı adı taşıyan kitabına alındı.
Toplanabilen hikayelerinin sayısı 69' a ulaştı.
1934
yılında M.Ş.E. takma adıyla Ayaşlı ile Kiracıları romanını yayımladı. Bu romana
CHP'nin düzenlediği roman yarışmasında derece verildi. Ülkü, Sanat ve Edebiyat
Gazetesi, Seçilmiş Hikayeler Dergisi, Türk Dili, Ulus dergi ve gazetelerinde
hikayeleri yayımlandı.
Politikadaki
kişiliğini ayrı tutmak istediğinden çalışmalarını, sayıları 12'yi bulan takma
adlarla yayımladı. M.Ş.E., Mustafa Yalınkat, Mustafa Memduh, M. Oğulcuk,
İstemenoğlu en çok kullandığı takma adlarından oldu.
Esendal,
Cumhuriyet dönemi öykücülüğünde kendine özgün bir yer edindi. Bu yer, gelişim
çizgisindeki Türk öykücülüğü için önemli bir kilometre taşı sayıldı. O yıllarda
birkaç usta öykücü kişiliğinde temsil edilen Türk öykücülüğü, Esendal'ın
kaleminde apayrı bir nitelik gösterdi. Esendal, toplumumuzun büyük çoğunluğunu
oluşturan vefalı, çalışkan; evine, işine, yurduna bağlı insanları severek
anlatan bir usta öykücümüz oldu. Fethi Naci, "Telgraf yazar gibi yazıyor
romanını" dedi.
Memduh Şevket Esendal'ın Eserleri
Roman:
• Ayaşlı ve Kiracıları (1934-1957)
• Vassaf Bey (1983, ölümünden sonra)
• Miras
Öykü
• Bir Kucak Çiçek
• Bizim Nesibe
• Gödeli Mehmet
• Güllüce Bağları Yolunda
• Hava Parası
• İhtiyar Çilingir
• Kelepir
• Mendil Altında
• Otlakçı
• Sahan Külbastısı
• Veysel Çavuş
• Gönül Kaçanı Kovalar
• Mutlu Bir Son
• Hikayeler 1. Kitap (1946, Otlakçı
adıyla 1958)
• Hikayeler 2. Kitap (1946 Mendil
Altında adıyla 1958)
• Temiz Sevgiler (iki cilt, ölümünden
sonra 1983)
• Veysel Çavuş (1984, ölümünden
sonra)
• Bir Küçük Çiçek (1984, ölümünden
sonra)
• İhtiyar Çilingir (1984, ölümünden
sonra)
• Bütün eserleri 9 cilt olarak
1983-1984'te yayınlandı
Hatıra
• Tahran Anıları ve Düşsel Yazılar
Mektup
• Kızıma Mektuplar
• Oğullarıma Mektuplar
2. Hikâyenin
Kimliği
Otlakçı
• Hikayeler 1. Kitap (1946, Otlakçı
adıyla 1958)
(“Hikayeler-Birinci
Kitap” ve “Otlakçı” adlarıyla)
Birinci
Basım 1946(1958)
(“Temiz
Sevgiler” adıyla)
İkinci
Basım 1965
Üçüncü
Basım 1983
Dördüncü
Basım 1985
Beşinci
Basım 1989
Altıncı
Basım 1995
Yedinci
Basım 1997
Sekizinci
Basım 2001
Dokuzuncu
Basım 2004
Onuncu
Basım 2007
On
Birinci Basım 2009
On
İkinci Basım 2010
On
Üçüncü Basım 2013
On
Dördüncü Basım Ağustos 2016
• Esendal’ın “Otlakçı” seri toplamda
13 baskı yapılmıştır.
• Eserin tamamı 208 sayfadır.
3. Hikâyenin
Yapısı
Esendal’ın
“Otlakçı” adlı eseri toplamda 208 sayfadır. Eserde toplam yirmi beş hikâye var.
Eser üç bölümden oluşur.
• Birinci Bölüm: Memduh Şevket Esendal’ın kısa hayat öyküsünden
bahsedilir (s. 7-9). Kitabı hazırlayan Muzaffer Uyguner’in “Öyküleri Yeniden
Yayımlarken Bir İki Söz” başlıklı yazısı yer alır (s.9-13). Mustafa Şerif
Onaran’ın “Esendal” adlı inceleme yazısı yer almaktadır. (s.13-31)
• İkinci Bölüm: Hikayeler yer alır. Gençlik (s.31-37), Kayışı Çeken
(s.37-42), Arabacı (s.42-55), Bir Eğlenti (s.55-62), Otlakçı (s.62-67), Dövüş (s.67-73), Mülahazat Hanesi (s73-84), Köye Düşmüş
(s.84-92) Bir Kadının Mektubu (s92-99), İki Kadın (s.99-121), Pazarlık
(s.121-127), İki Ana İki Kız (s.127-133), Türbe (s.133-135), Haydar Beyin
Sakalı (s.135-141), Söylüyor (s.141-146), Deli (s.146-149), Yirmi Kuruş
(s.149-154), Bildim (s.154-160), Seni Kahve Paklar (s.160-169), Ev Ona Yakıştı
(s.169-178), Asılsız Bir Sözün Esası (s.178-184), Eşek (s.184-188), Hastanenin
Yemek Tablası (s.188-195), Düğün Dönüşü (s.195-199), İşin Bitti (s.199-205)
• Üçüncü Bölüm: Açıklamalar (s.205)
3.a
Olay Örgüsü
* Hikâyenin Özeti: Öğlen yemeği yendikten sonra
ailenin fertleri bir yerlere dağılır. Hayriye de kocasının gömleklerini
ütülemeye başlar, bir saat ütüyle uğraştıktan sonra aklına kocası gelir.
Kocasının nerde olduğunu merak eder. Ütü işini bitirir ve odasına gider.
Kocasını kanepede rahatsız bir şekilde yatmış bulur. Kocasının anlındaki ter
damlaları Hayriye’yi telaşlandırır, hasta olmasından korkar. Hemen bir yastık
bulur. Kocasını uyandırmadan yastığı nasıl başının altına koyacağını düşünür,
kolunu düzeltmek ister uyandırmaktan korkar. Kocası uyanır, yastık yerine
Hayriye’nin dizine başını koyar. Ancak hayatlarının ocağında idiler ki biri
ötekinin dizine başını koyduktan sonra uyumak olmazdı.
* Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim: Bu bölümde yemekten sonra herkesin
bir yerlere gitmesi, Hayriye’nin ütü yaparken kocasını hatırlaması
anlatılmıştır.
Düğüm: Hikâyenin bu bölümünde Hayriye’nin
kocasını merak etmesi, uyurken alnındaki ter damlacıklarından hasta olduğunu
sanması, kocası için yastık araması anlatılmıştır.
Çözüm: Çözüm bölümünde Hayriye’nin yastığı
koyacağı sırada kocasının uyanması, yastık yerine Hayriye’nin dizine başını
koymasından söz edilmiştir.
3.b Kişiler
* 1. Dereceden Kişiler:
Hayriye Hanım: Evin ortanca kızı, daha kız
sayılacak kadar taze görünen güzel bir kadın. Kocasını çok seven fedakâr biri.
Hayriye’nin Kocası: Kumral bir delikanlı.
Kahramanlar hakkında detaylı bilgi
verilmemiştir.
* 2. Dereceden Kişiler: Büyük Hanım, Büyük
Efendi,
* 3. Dereceden Kişiler: Kevser (hizmetçi),
Kerim Bey (komşu)
3.c Zaman
Öğlen yemeğinden sonraki bir iki saatlik
süre hikâyenin zamanını oluşturur. Hikâyede Hayriye’nin ütü işinin bir saat
sürdüğü de belirtilmiştir.
“Bu ütü işi belki
bir saat sürdü. Hepsi bitince ütülediklerini sıralamaya başladı.” (Sayfa:
32)
3.d Mekân
İstanbul’da Erenköy ile Göztepe arasında
bulunan köşk, hikâyenin tek mekânıdır.
4. İçerik/Muhteva
* Hikâyenin Konusu: Bir kadının kocasına
bağlılığı
4.a Ana Tema
* Hikâyede Ana fikir: Seven kadın kocasına
değer verir.
5.
Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
* Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs
ağzından anlatmıştır; kendi düşüncelerini de hikâyeye katmıştır, kahramanların
davranışlarını genelde beğenici ve tasdik edicidir.
“Ancak hayatlarının ocağında idiler ki biri
ötekinin dizine başını koyduktan sonra uyumak olmazdı!” (Sayfa:36)
5.b Dil/Anlatım/Üslup
* Dil ve Üslup: Yazar sade, açık bir dil
kullanmıştır. Çok uzun olmayan, anlam karışıklığı yaratmayan cümleler kurmuştur.
Herhangi bir şive ya da ağız özelliğine yer vermemiştir. Esendal yalın
anlatımıyla konuyu en iyi biçimde ortaya koymuştur.
“Çamaşırları odasına bırakıp kocasını aramak
istedi. Ütülediklerini iki kolunun üstüne alıp odasına çıktı. Kapıdan girdi,” (sayfa:
33)
Yazar hikâyenin baş kahramanı Hayriye’nin
psikolojisini de anlatmıştır.
“Evlilik ne tuhaf! Kızlıkta, erkek düşünmek
yasak, erkek yasak. Sonra günün birinde bir erkeği getirip adamın odasına
bırakıyorlar!” (Sayfa: 34)
Hikâyede karşılıklı konuşmalara da yer
verilmiştir.
- Anne!
- Ne var?
- Sizin yeni yüz yastıklarınız nerede? (Sayfa:
34)
Yazar Şevket Esendal gayet sade, açık bir
Türkçe’yle sıradan bir olayı hikâye etmiştir. Yazarın yorumu yok denecek kadar
azdı. Okuyucular tarafından zevkle okunup, beğenilecek bir hikayedir.
HİKAYE: KAYIŞI ÇEKEN
3.a
Olay Örgüsü
*
Özet: Hikâye Ali Rıza Efendi’nin iş çıkışı bir meyhanede yaşadıklarını
arkadaşına anlatmaya başlaması ile başlar.
Ali
Rıza Efendi en az masrafla, kaynana, baldız derdi olmadan evlenmek ister. Ama
işler umduğu gibi gitmez. Çeşitli sorunlar çıkar, karısının yanına önce
evlatlık bir kız alır, sonra Ermeni bir temizlikçi, günün birinde Ali Rıza
Efendi’nin karısı hastalanır. Bu sefer de kaynana, onunla beraber kocası ve
oğlu da gelir. Kadının hastalığından sonra hamileliği başlar, bu olayla beraber
kaynana kızlarını da getirir, toplu olarak Ali Rıza Efendi’nin evinde yaşamaya
başlarlar. Bütün bunlardan sonra Ali Rıza Efendi yaptığı borçlardan,
evdekilerin masraflarından haberdar olmamak için her akşam kafayı iyice
bulduktan sonra eve gitmeye, çoğu günler elbiseleri sırtında uyanıp işe gitmeye
başlar.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Serim bölümünde Ali Rıza Efendi’nin evlenmek istemesi masrafsız bir düğün,
akrabalardan uzak bir evlilik yapmak isteği anlatılmıştır.
Düğüm:
Bu bölümde Ali Rıza Efendi’nin karısının yalnız kalmaktan korkması ile bir kız,
parmağının dolama olmasıyla temizlikçi alınmasını, karısının hamile kalmasıyla
da kaynanasının ve onun ailesinin Ali Rıza’nın evine taşınması anlatılmıştır.
Çözüm:
Ali Rıza Efendi’nin tek çareyi akşamları iyice sarhoş olup, eve öyle gitmekte
bulduğu bu bölümde anlatılmıştır.
3.b
Kişiler:
Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Ali Rıza Efendi, daire memurudur.
3.c Zaman:
Mesai
saati sonrası, akşam üzeri hikâyenin gerçek zamanıdır; fakat geçmişte yaşanan
olayların anlatılması ile geriye dönüş tekniği kullanılmıştır.
“Ancak,
mübarek gelince gitmek biliyor mu? Elmasım bir ay birde kaldı.”
“Kim bilir eskiden mi tanıyordu, neydi? Sormadım bile!
Aradan birkaç gün geçti, gene bizde.” (sayfa:39)
3.d Mekân:
İstanbul
Fener’de bir meyhane.
4. İçerik/Muhteva
Hikâyenin
Konusu: Ali Rıza Efendi’nin rahat, sorunsuz bir evlilik yapma isteği.
4.a Ana Tema
Hikâyede
Ana fikir: İnsanlar her zaman istedikleri gibi yaşayamazlar
5. Anlatım
5.a
Bakış Açısı
Bakış
Açısı: Hikâye, başkahraman Ali Rıza Efendi’nin ağzından anlatılmıştır. Ali
Rıza başından geçenleri karşısındaki arkadaşına anlattığı için, hikâye sohbet
havası taşımaktadır.
“Evlenip
de karının çengeline düşmeyegör, elmasım! Sen bana kendi başımda olanı sorsana!
Yaa! Evlenecek oldum, sanki başıma gelecekleri bilirmiş gibi, kimsesiz olsun,
dedim.” (sayfa 37)
Hikaye
durum hikayesidir. Ali Rıza Efendi bir meyhanede otururken bütün yaşadıklarını
anlatmaktadır. Hikâyede Ali Rıza Efendi’nin başına gelen olaylar biraz
abartılmıştır. Hikâyede olağanüstü bir olaya ve kahramana yer verilmemiştir.
Tasvir ve tahlillere de rastlanmaktadır. Konu ve ana fikir açısından
bakıldığında herhangi bir uyumsuzluğa rastlanmaz.
5.b Dil/Anlatım/Üslup
Hikâyede
sade bir Türkçe hemen göze çarpar. Şive ve ağız özelliklerine yer verilmemekle
birlikte, “Neden mi dersen?” gibi kullanımlara da rastlanmaktadır. Cümleler
normal uzunlukta, anlaşılması kolay cümlelerdir. Hikâyede karşılıklı konuşma
yok gibidir. Söze Ali Rıza Efendi başlar ve hep o anlatır, karşıdaki kişi
dinler. Ayrıca karşıdaki kişiye hep “Elmasım” diye hitap etmiştir.
“Eh
elmasım, herkes evinde! Allah rahatlık versin otursun, ben de bizim evde. Ancak
günün birinde bizimki hastalandı.” (sayfa:39)
M. Şevket
Esendal’ın başarılı olduğu Çehov tarzı hikayelerinden biri olan bu hikaye açık,
anlaşılır bir dille kaleme alınmıştır. Hikayenin tamamı kahramanın ağzından o
güne kadar başına gelen olayların anlatımından ibarettir. Zevkle okunacak,
güzel bir hikayedir.
HİKAYE : ARABACI ALİ
3.a
Olay Örgüsü
Hikâyenin
Özeti: Hikâye bir Zabit’in Arabacı Ali’nin arabasıyla yaptığı yolculuğun
anlatılmasıyla başlar. Bir handa konaklamaları savaş öncesinde yaşanan başı
boşluğun anlatılması ile devam eder. Kaçaklar dağda çete kurmuş, hancının
karısını da öldürmüşlerdir. Jandarma ise bu olayla ilgilenmez, çünkü ülke
düşman işgalindedir ve devlet ortada yoktur. Aradan birkaç yıl geçer. Kurtuluş
Savaşı’nda Zabit ile Ali tekrar karşılaşırlar. Ali asker olmuş; İnönü, Sakarya
Savaşlarına katılmıştır.
Savaş
sonrasında Zabit tekrar bir yolculuk yapar ve yine Ali ile karşılaşır. Ali bu
sefer karşısına bir kanun kaçağı olarak çıkar. Kavga ettiği adamın yediği
tokattan birkaç gün sonra ölmesi, Ali’nin suçlanmasına neden olur, o da dağa
kaçar. Ali bütün bu yaşadıklarını Zabit’e anlatır ve ondan yardım ister.
Zabit
Konya’ya vardığında tanıdıklarıyla konuşacağına dair Ali’ye söz verir; fakat o
Konya’ya varmadan Ali jandarmalar tarafından öldürülür.
Teknik
Bakımdan İnceleme:
Serim: Bu
bölümde Zabit’in Ali’nin arabasıyla yaptığı yolculuk, ülkenin düşmanlar
tarafından işgali, çete olaylarının yaşanması, Ali’nin savaşa katılması, Aziz Bey’in
yanına verilmesi anlatılır.
Düğüm: Savaş
sonrasında Ali’nin adam öldürmesi, çeteye girmesi düğüm bölümünü oluşturur.
Çözüm: Bu
bölümde Ali’nin Zabit’i bulması ondun yardım istemesi anlatılır, fakat yardım
edemeden Ali’nin jandarmalar tarafından öldürülmesi anlatılmıştır.
Hikâyede
Ali’nin başından farklı zamanlarda geçen olaylar kronolojik bir sıra içinde
anlatılmıştır. Hikâye sade bir anlatıma sahiptir. Düz sıradan cümleler
kurulmuştur. Olağanüstü hadiselere veya kahramanlara yer verilmemiştir. Hikâyede
tahlillere yer verilmezken çevre tasvirleri vardır.
“Yıkılmış
kerpiç duvarlar, damları çökmüş odalarla çevrilmiş eski bir han avlusundayız.”
(sayfa:43)
“Burası
karanlık, serin bir yer. Gözlerim bu karanlığa alışınca, bir yandan bir seki,
onun karşısında boş bir ocak, yanında duvara dayanmış dolu iki çuval gördüm.”
(sayfa:44)
3.b
Kişiler
Hikâyenin
Şahıs Kadrosu:
Arabacı
Ali: Uzun boylu, yirmi yaşlarında, yanık yüzlü, eğri bakışlı biridir. Savaş
öncesinde arabacılık yapan Ali savaş sırasında asker olur, savaş sonrasında ise
kanun kaçağı olur.
Zabit:
olayları anlatan kişidir. Ali’ye hayatının çeşitli dönemlerinde rastlar.
Aziz
Bey: Ali, Aziz Bey’in emrindeki askerlerden biridir. Savaştan sonra Aziz Bey
Ali’yi şoför olarak yanına almış, geçinemeyince kovmuştur.
3.c Zaman
Hikâyede
üç ayrı zaman dilimi vardır. Yazarın anlattığı ilk zaman dilimi; Kurtuluş
Savaşı’ndan önce ülkenin çeşitli yerlerine düşmanın girdiği, başıboşluğun
arttığı dönemdir. İkinci zaman dilimi savaş yıllarının yaşandığı zamandır.
Üçüncü zaman dilimi ise savaş sonrasının anlatıldığı zamandır.
3.d Mekân
Hikâyenin
mekânı birden fazladır. Hikâyede ismi geçen yerler: Sivas, Niğde, Afyon, Konya,
Karabaşoğlu Değirmeni, Taşönü’dür. Hikâye oldukça geniş bir coğrafyada
anlatılmıştır.
4. İçerik/Muhteva
Konu: Ali
isminde bir arabacının Kurtuluş Savaşı’ndan önce, Kurtuluş Savaşı döneminde ve
sonrasında yaşadıkları.
4.a Ana Tema
Ana
fikir: İnsanlar ülkeleri için canlarını ortaya koyarken bazen de o ülkenin
yasalarına ters düşebilir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Yazar,
olayları Arabacı Ali’nin hayatına faklı zamanlarda giren bir zabitin ağzından
anlatmıştır.
“Uyandım,
kendimi yalnız buldum. Arabacı ile hancı dışarı çıkmışlar. Ben de çıktım.
Arabacı atlarını koşmuş, tekerleklere su döküyordu.”
(sayfa:45)
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
Hikâyenin
dili sade, yalın ve akıcıdır. Cümleleri kısa ve anlaşılırdır. Karşılıklı
konuşmalar hikâyenin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Yazar nadiren de olsa
yöresel ağır özelliklerine yer vermiştir; ama hikâyenin tamamı İstanbul
Türkçesi ile yazılmıştır.
“-
Çıkarmadım.
-
Paralar nerede idi?
-
Sakladımdı, dedi. (sayfa:47)
- Ya
döğe döğe öldüreydiler?”
Yazarın
“yola çekildik, iki ay ileri, candarma” gibi kelime kullanımları vardır.
Hikâye
üç farklı zaman dilimini anlatması ve tarihi olaylar hakkında da bilgi vermesi
bakımından önemlidir.
“Ankara
kuruldu. İnönü, Sakarya Savaşları yapıldı, yeniden Afyon önünde tutunduğumuz
günlerde idi” (sayfa:50)
Bir
kişinin hayatının değişik dönemlerinde başından geçen olayları bir arada verir.
Güzel, anlaşılır bir hikayedir.
HİKAYE:
BİR EĞLENTİ
3.a Olay Örgüsü
Hikâyenin
Özeti: Bir cuma günü iki arkadaş bağlara giderler. Gezerken bir adam
yanların ayaklaşır, Hacı Ali’nin selamını söyler ve onları evinde beklediğini
iletir. Hacı Ali’nin evine giderler, içki meclisi kurulmuştur. Çarşıda
karşılaştıkları esnafın büyük bir bölümü oradadır. İçmeye başlarlar, Zarife ve
“Çalmalı” diye anılan iki kadın getirirler. Kadınlar oynamaya, meclistekiler
coşmaya devam eder. İki arkadaş gitmek ister, fakat arabacı çoktan gitmiştir.
Hacı Ali ısrar eder, kendi arabalarıyla onları göndereceğini, beklemelerini
ister. Eğlenmeye devam ederler, iyice sarhoş olurlar. Bu arada dışardan
gürültüler duyulur, meclistekiler dışarı çıkar. Sesler yükselir, gürültü,
patırtı olur derken Kel Hüseyin öldürülür, Hafız’ın öldürdüğü söylenir.
Bu
olaylar sırasında iki arkadaş kadınlarla içerde kalırlar. Adamın öldürüldüğünü
duyunca koşarak oradan uzaklaşırlar. Ertesi gün yine bütün esnaf eskisi gibi
davranır; hiçbir şey olmamış gibidir. Kel Hüseyin’in kim tarafından vurulduğu
araştırılır; Hafız’ın vurduğu söylense de yine de kimse tutuklanmaz.
Teknik
Bakımdan İnceleme:
Serim: İki
arkadaşın bağlarda gezmesi, Hacı Ali’nin evine gitmeleri, evde içki meclisinde
eğlenmeleri bu bölümde anlatılan olaylardır.
Düğüm: Bu
bölümde herkes eğlenirken, dışardan gürültülerin gelmesi, içki meclisinde
bulunanların dışarıya çıkması ve Hafız’ın Kel Hüseyin’i öldürmesi anlatılır.
Çözüm: Ertesi
gün herkesin hiçbir şey olmamış gibi işine gitmesi, katilin kim olduğunun
bulunamaması bu bölümde anlatılmıştır.
3.b Kişiler
Hikâyenin
Şahıs Kadrosu:
İki arkadaş:
Bu iki arkadaş hakkında bilgi verilmemiştir, yalnız bu arkadaşlardan biri hikâyenin
anlatıcısıdır.
Hacı
Ali: babası öldükten sonra çok zengin olmuştur. Rakıyı çok sever.
Kahveci
Zade Emin Efendi: Uzun boylu, kısa çember sakallı, cüppeli, şalvarlı, fesinin
üstünde üç parmak abani sarıklı, güler yüzlü bir adamdır.
Hacı
Mehmet: Tüccar
Kırağa
Zade Ali Efendi: Genç uzun boyludur. Bir un değişmenin sahiplerinden biridir.
Zarife:
Ufak, tefek, çok sevimli bir kadındır, çok da güzel oynar.
Çalmalı:
Bu kadının ismi verilmemiştir; genç, iri bir kızdır.
Kel Hüseyin:
Öldürülen adamdır.
Hafız:
Hüseyin’i öldürür.
3.c Zaman
Hikâyede
anlatılan olaylar, yaz mevsiminin sıcak bir cuma günü yaşanmıştır. Zaman tam
olarak öğle ile gece arasındaki süreyi kapsamaktadır. Olaylar bu süre içinde
yaşanır. Baş kahramanın çevresindeki olay ve kişilerden etkilenerek hayale daldığı:
“Ben,
sanki senelerden beri kaybedip de bulamadığım bir şeyi bulmuş gibi bu adamın
okuduklarını dinlemeye başladım.” (sayfa:61)
ve
geleceğe gittiği olmuştur.
“Emin
Efendi’nin soluk çehresi, kemiklerinin üstüne yapışmış pörsük derisi ……… bana
onun ölü çehresini düşünürdü. Onu, tabutunun içinde gördüm. Burun kanatları
yapışmış, ağzı yarı açık kalmıştır.” (sayfa:62)
Hikâyede
iki farklı mekân vardır. Bunlardan birincisi iki arkadaşın gezdikleri bağlar,
diğeri Hacı Ali’nin evidir.
*
Hikâyenin Konusu: Bir yaz gecesinde yaşanan eğlence
*
Hikâyede Ana fikir: İnsanlar eğlenirken bile bir huzursuzluk çıkabilir
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Olaylar
hikâyenin baş kahramanının ağzından anlatılmıştır. Bu karakter hakkında bilgi
yoktur. Baş kahraman bazen çevresindeki olay ve kişilerden etkilenerek geçmişe
ve geleceğe gidip gelmiştir. (zaman anlatımında örneklendirilmiştir.
Yazar,
sade, anlaşılır bir dil kullanmakla beraber etkileyici, biraz karmaşık bir
anlatıma da yer vermekten geri durmamıştır.
“Ben
sanki senelerden beri kaybedip de bulamadığım bir şeyi bulmuş gibi bu adamın
okuduklarını dinlemeye başladım.” (sayfa:61)
Bu
anlatımla yazar kahramanın iç dünyasındaki yalnızlığı da gözler önün sermiştir.
Yazar hikâyede “kahvecik, cıgara” kelimeleri farklı şekillerde kullanmıştır.
Tasvirlere çokça yer vermiştir.
*
Tabiat Tasvirlerine:
“Ortalık
sessiz, yeni çiçeklenen, yapraklanan dallar uzanıyor. Kerpiç duvarların güneşli
yüzünde kertenkeleler koşuyor. Böğürtlenlerin dibinde böcekler uyanmaya, yollar
tozlanmaya, kırlar çiçeklenmeye başlamıştır.” (sayfa:58)
*
İnsan Tasvirlerine :
“Uzun
boylu, zayıf, uzun bir fes giymiş; üstüne koyu renkli, beyaz çiçekli bir yemeni
sarmış, dizinde elifli şalvar, ayağında beyaz çoraplar, belinde ince şal kuşak,
ipekli Hama kumaşından dar bir mintan giymişti.” yer vermiştir. (sayfa:58)
Yukarıda
görüldüğü gibi hikayedeki tasvirler son derece açık ve nettir. Gözleme dayanan
bir anlatım kendini hemen hissettirir. Hikayedeki cümleler normal uzunlukta,
anlam karışıklığına yol açmayacak türdendir.
Hikâyede
bir eğlentinin bile insanın içinde huzursuzluğa, hüzünlü bir duyarlılığa yol
açtığı çok güzel ifade edilmiştir. Okunması ve anlaşılması kolay bir hikayedir,
fakat hikâyede bütün olayların sadece baş kahramanın bakış açısından yansıması
sınırlayıcı olmuştur.
HİKAYE: OTLAKÇI
Özet: Baş
kahraman, Mahmut Efendi’ye sigara tabakasındaki bütün saçak tütünleri içip ona
tozunu bıraktığı için çok kısmaktadır. Mahmut Efendi bunu huy edinmiştir. Baş
kahramanın her fırsatta tabakasındaki saçak tütünü içer; onu delirtir. Baş
kahraman rahmetli İlhâmi’yi hatırlar, o da otlakçıydı ama incelikli biriydi.
Mahmut Efendi’ye hiç benzemezdi. Bir gün kahvede Mahmut Efendi her zamanki gibi
Baş kahramanın tabakasındaki tütünün saçaklarını bitirip tozunu bırakır; Baş
kahraman, Mahmut Efendi’ye kızar; ve iyice kavga ederler. Baş kahraman, Mahmut
Efendi’den artık kurtulduğunu sanır ama Mahmut Efendi ertesi gün Baş kahramanın
evine gider ve ondan özür diler, tabakasındaki saçak tütünden içer.
Teknik
Bakımdan İnceleme:
Serim: Baş
kahraman hayatında başka otlakçılar da gördüğünü ama Mahmut Efendi gibisini
görmediğini anlattığı, kıyaslama yaptığı bölümdür.
Düğüm: Bu
bölümde baş kahramanla Mahmut Efendi’nin otlakçılığı yüzünden çıkan kavga
anlatılmıştır.
Çözüm: Kahvede
birbirlerine bir sürü laf söyleyen bu iki kişinin barışması, Mahmut Efendi’nin
hiçbir şey olmamış gibi baş karakterinin sigarasından tekrar otlanmaya
başlaması anlatılır.
Hikâyede
olağanüstü olay ve kahramanlara yer verilmemiştir. Hikâyenin başlığı anlatılan
konunun özeti gibidir.
Hikâyenin
Şahıs Kadrosu:
Baş Kahraman:
Hikaye’nin anlatıcısı, aynı zamanda baş karakteridir. Hakkında bilgi
verilmemiştir. Mahmut Efendi’den hoşlanmadığını hikâyeden çıkarabiliriz.
Mahmut
Efendi: Otlakçıdır. Herkesten sigara otlanır, aynı zamanda çok da yüzsüzdür.
İlhami:
Ölmüştür. İsmi Mahmut Efendi’yle kıyaslanırken geçer, o da otlakçıdır ama
Mahmut Efendi’ye hiç benzemez.
Miralay
Esat Bey: Hikâyede ismi geçer hiçbir özelliğine yer verilmemiştir.
Hikâyede
geçen olaylar yaşandıktan sonra anlatılmıştır. Olayların yaşandığı zaman
dündür. “Dün artık dayanamadım söyledim.”
(sayfa:66)
3.d Mekân
Hikâyede
olaylar kahvede ve baş kahramanın evinde geçmiştir. Mekân sadece olayın
yaşandığı yer olarak verilmiş; mekanların tasviri yapılmamıştır
* Hikâyenin Konusu: Otlakçı Mahmut
Efendi’nin yüzsüzlüğü
4.a Ana Tema
* Hikâyede Ana fikir: Anafikir: Bir
insan otlakçılığı huy edinmiş ise ne kadar kızarsanız kızın ertesi gün yine
aynı tavrını sürdürür.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Hikâye
baş kahramanın ağzından anlatılmıştır. Baş kahraman bir otlakçıyla yaşadığı
olayları kendi bakış açısıyla anlatmıştır. Baş kahraman olayları yaşadıktan
sonra anlatmıştır. Yazar baş kahramanla bütünleşmiştir.
“Ertesi
sabah çocuk haber verdi ki efendi gelmiş, beni görmek istiyormuş.”
(sayfa:70)
Dil
ve Üslup: Dil sade ve anlaşılırdır; ama “kemeli, mundar, cıgara” gibi
kelimelerin yazımında yanlışlık vardır. Yazar baş kahramanın yerine kendini
koymuş ve başından geçen bir olayı anlatmıştır; hikâyede sohbet havası vardır.
“Ancak
Mahmut Efendi bana darıldı, ben de ondan kurtuldum sanmayınız.”
(sayfa:70)
“Siz
olsanız ne yaparsınız? Özür dileyen bir adam kalkıp evinize kadar da gelirse …
Benim yüzüm tutmaz…” (sayfa:68)
Yine
yukarıdaki alıntıdan da görüleceği gibi bazı şeyler okuyucunun yorumuna
bırakılmıştır. Cümleleri kısa ve anlaşılır olan hikâyede ağız özelliği taşıyan
kelimeler de “kardaş” vardır.
Hikâyede
tasvir ve tahlillere hiç yer verilmemiştir. Olağanüstü masalımsı unsurlara da
rastlanmamaktadır.
Hikâye
çok samimi bir dille yazılmıştır. “Huylu huyundan vazgeçmez.” Düşüncesi üzerine
kurulmuştur. Zevkle okunacak, ders çıkarılacak bir hikayedir.
HİKAYE: DÖĞÜŞ
Özet: Akif,
akşam dayısının verdiği bir lirayı bakması için Aziz’e verir; fakat Aziz parayı
geri vermek istemez. Akif önce ne yapacağını şaşırır, ısrarla parasını ister,
parayı geri alamayacağını anlayınca Aziz’i hocaya şikâyet eder. Hoca Aziz’i
döver ve parayı Akif’e geri verir.
Aziz
bunun öcünü Akif’ten almak için okul çıkışını bekler, Aziz okul çıkışında
birkaç arkadaşıyla önde gider. Akif uzaktan onları görür, çok kötü olur, fakat
yolunu da değiştirmez. Aziz, Akif’i döveceğinden emindir, ona doğru ilerler
Akif ise hem parasını kaptırmak hem de dayak yemek istemez, kendine güvenir,
kaçmak yerine Aziz’le kavga eder. Akif Aziz’i kimsenin ummadığı bir şekilde
döver.
Akif
parasını kaptırmadığı ve dayak yemediği için mutlu olur; Aziz ise kendinden
küçük birinden dayak yediği için önceki zorba tavırlarından vazgeçer.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim: Bu
bölümde, Akif’in parasını arkadaşlarına göstermesi, Aziz’in parayı zorla
alması, hocanın Aziz’i dövmesi ve parayı Akif’e geri vermesi anlatılmıştır.
Düğüm: Okul
çıkışında Aziz ile Akif’in kavga etmesi, bu bölümde anlatılan olaydır.
Çözüm: Akif’in
Aziz’i dövmesi ve Aziz’in eski zorbalığının yok olması bu bölümde
anlatılmıştır.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Aziz: Sınıfın zorba çocuklarından biridir. On üç-on dört
yaşlarında, kavgacı bir çocuk olan Aziz, Hasan Kahya’nın oğludur.
Akif:
On yaşlarında sessiz sakin bir çocuktur. Tahsildar Hakkı Efendi’nin oğludur.
Hoca
Efendi: Azize dayak atan kişidir.
Çocuklar:
Sınıfta bulunan diğer çocuklardır. Tek tek isimleri verilmemiş; “çocuklar”
diye, topluca söz edilmiştir.
3.c Zaman
Hikâyede
zaman yıl, ay, gün olarak tam belirtilmemiştir. Yine de okulda ders arasındaki
ve okul dağıldıktan sonraki süre hikâyenin zamanını oluşturmaktadır.
3.d Mekân
Hikâyede
ana mekân okuldur; kavganın gerçekleştiği Bakkal Mustafa Efendi’nin kapısı aynı
zamanda Akif’in evi hikâyede geçen diğer mekanlardır.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Kendine güven
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: İnsan kendine güvenirse en zor işlerin üstesinden gelir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü tekil şahıs ağzından anlatmıştır. Olayları
anlatırken tamamen kendini hikâyeden soyutlamış dışardan biri gibi kalmamıştır.
Yazar kendi düşüncelerini de hikâyeye katmıştır.
“Akif
umutsuzdu ama, bu parayı da Aziz’e yedirmeyecek. Ne yapmalı? Zorla almaya gücü
yeter mi?” (sayfa:72)
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
Dil
ve Üslup:
Yazar,
hikayesinde günlük hayatta karşılaşılabilecek sıradan bir olayı sade, açık,
anlaşılır bir dille anlatmıştır. Hikâyede herhangi bir tahlil veya tasvire
rastlanmamaktadır. Akif’in parasını Aziz’e kaptırırken ki psikolojisi sadece
“Akif umutsuzdu” cümlesiyle anlatılmıştır.
Yazar,
hikayesinde eski tabirlere, “Mektep azat oldu.” (sayfa:74), küfürlü sözlere yer
vermiştir:
“-
Bırak ulan piç.” (sayfa:75)
“-
Köpoğlu, kedi gibi, dedi.
-
Köpoğlu senin babandır, babanın oğludur, diye bağırdı.” (sayfa:76)
Güzel
bir hikayedir, çocukların zevkle okuyup, anlayacakları, ders çıkaracakları bir
hikayedir. Akif’in hakkını korumak için önce hocasından yardım istemesi sonra
kimsenin yanında olmadığı bir zamanda tek başına olduğunun farkına vararak,
kendine güvenmesi hikayeden çıkarılacak olumlu davranışlardır.
Hikâyede
yazar o dönemin hocaları hakkında, sorunları nasıl çözdükleri yolunda da bilgi
vermiştir.
HİKAYE: MÜLAHAZAT HANESİ
3.a Olay Örgüsü
Özet:
Kaleme bir telgraf gelir. Muavin ve mümeyyiz telgrafa nasıl bir karşılık
vereceklerini bilemezler. Telgraf, yoksul bir işçinin haftalık yerine gündelik
para istemesi, bunun kabul edilmediğini fakat bu gibi isteklerin diğer işçileri
de ayaklandırabileceği, kasadaki paranın korunması için jandarmaya haber
verilmesi gerektiği ile ilgilidir. Muavin kararın daha üst bir kişi tarafından
alınmasını ister. Çünkü işler kötü giderse sorumluluğu almak istemez. Telgrafla
birlikte müsteşarın yanına gider, müsteşar, telgrafı inceler fakat herhangi bir
emir vermek istemez. Müsteşar, muavini de yanına alarak Nazır Bey’in odasına
giderler. Nazır telgrafı okur, jandarmayı arar ama yeterli jandarma olmadığını
öğrenir.
Nazır
öfkelenir bir yandan da sigara ağızlığını devletin resmî belgesi olan telgrafla
temizlemeye başlar, oysaki telgraf kayıtlara geçmiştir, mümeyyiz korkar, bu
durumda ne yapmak gerektiğini düşünür. Kalemdeki diğer memurlar da düşünür,
defatir-i resmiyyeye ne yazacaklarına karar veremezler.
“Telgraf,
Nazır tarafından yırtılmıştır.” diye yazmayı uygun bulurlar.
Teknik
Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde kaleme gelen telgrafla önce mümeyyiz ve muavinin sonra müsteşar ve
Nazır Bey’in ilgilenmesi sorunu çözmeye çalışması anlatılıyor.
Düğüm:
Sorunun çözümlenmesinden hariç Nazır Bey’in telgrafla sigara ağızlığını
temizlemesi, resmi deftere geçmiş bu belgenin başka yetkililer tarafından
istenmesi halinde yaşanacak güçlükten, bu bölümde söz edilmiştir.
Çözüm:
Bu bölümde resmi deftere “telgraf yırtılmıştır” diye yazmanın uygun bulunduğu
anlatılır.
Hikâyenin
başlığı ile konusu uyumludur. Hikâyede olağanüstü kişi ve olaylara yer
verilmemiştir. İşten anlamayan devlet adamlarının durumunun basit bir olay
örgüsü içinde anlatılmasından oluşan hikâye gözlem sonucunda oluşturulmuştur.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Muavin Bey: İşten anlayan biridir ama korkak olması en büyük
eksikliğidir.
Mümeyyiz,
Müsteşar, Nazır Bey hikâyenin diğer kahramanlarıdır. Dikkat edileceği gibi bu
kişilerin isimleri verilmemiş sadece unvanları ile hitap edilmiştir. Bu
kahramanlar hakkında pek fazla bilgi yoktur, fakat hikâyenin tamamına
bakıldığında bu kişilerin devlet işlerinden anlamadıkları, sorun çözücü
olmadıkları görülür.
Hikâyede
belli bir zaman verilmemiştir. Fakat devlet dairesinde bir gün içinde yaşanmış
olaylar anlatılmıştır.
3.d Mekân
Devlet
dairesi o günkü tabiriyle “kalem”dir.
* Hikâyenin Konusu: Devlet işlerinde düşülen
komik durumlar
4.a Ana Tema
* Hikâyede Ana fikir: Devletin idari
kadrolarında iş başına bilen kişilerin getirilmemesi devleti zor duruma
düşürür.
5.
Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı: Yazar, hikâyeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmış, kendini olaylardan
soyutlamıştır, direk anlatıcı konumundadır.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Memduh Şevket Esendal’ın hikayelerinde kullandığı o sade, açık ve
akıcı dili bu hikayesinde göremiyoruz. Birçok yabancı kelime kullanılması hikâyenin
anlaşılmasını engellemiştir. Hikâyenin başında kaleme gelen telgrafta ne
söylenmek istediği anlaşılamamaktadır. Bu yüzden de kitabın arka kısmında
telgrafın açıklamasına yer verilmiştir. Telgraf şu şekilde yazılmıştır:
“…..
bimennihilkerim, yirmi amele ile kat’iyatta mübaşeret olunmuş ve ameliyat dâhi
yevmen fe yevmâ terakki etmekte bulunmuş …” (sayfa:78)
Bu
telgrafın dışında da hikâyede geçen birçok yabancı kelime vardır. Örneğin:
yevmülbeter, mütedeyyin, tasdi etmek, maaliftihar vb. Bu kelimelerin de
anlamları kitabın sonundaki “Açıklamalar” bölümünde verilmiştir.
Yazar
hikâyede tasvirlere yer vermiştir.
“Müsteşar,
eski İstanbul kibarı çocuğu, bacakları gövdesinden incerek de karnı iri,
gerdanı yumuşak, sarkıkça, burnu uzun ve iri, kırk yaşlarında bir adam”
(sayfa:84)
Hikâyede
bürokrasiden anlamayan insanların devlet işlerinde bocalamaları, nasıl
davranmaları gerektiğini bilmemeleri anlatılmıştır. Konu bakımından güzel;
zamanın ve günümüzün sorunlarını dile getirmesi bakımından da önemli bir
hikayedir, hikâyenin tek kusuru ağır bir dile sahip olmasıdır, bunun sebebi
olarak devlet işlerinde Arapça ve Farsça kullanılması gösterilebilir.
HİKAYE: KÖYE DÜŞMÜŞ
3.a Olay Örgüsü
*
Hikâyenin Özeti: Olay Ankara ile
Eskişehir arasında bir tren istasyonunda geçiyor. Kırk kırk beş yaşlarında,
üstü başı dökük bir beyefendi ile iyi giyimli bir beyefendi arasında tren
gelinceye kadar geçen konuşmadan ibaret. Kırk kırk beş yaşlarındaki beyefendi
anlatıcı konumunda. Anlatıcı İstanbul’da doğup büyümüş, çeşitli memurluklar yapmış
daha sonra geçim darlığına düşüp köye yerleşme fikrine kapılmış biri.
Meşrutiyetin ilanında dahli olan ittihatçıları destekleyen biri, Osmanlının
kötü giden ekonomisi ve bunun hayatına yansımalarından oldukça rahatsız.
Geçmişte içinde bulunduğu düşüncelerin pişmanlığını yaşıyor. Mahallelerine
taşınan Mustafa Efendi ile tanıştıktan sonra geçim sıkıntısına çözüm olarak
Mustafa Efendi’nin önerdiği köye yerleşme fikri hoşuna gidiyor ve bir köye
yerleşiyor. Ancak Mustafa Efendi’nin vadettiği köy hayallerindeki gibi değil
dağ başında kuş konmaz kervan geçmez bir yerdir. Dolandırıldıklarını düşünür,
köydeki insanları doğru yola çevirmek için gayret eder ama kimse oralı olmaz.
Başından geçenleri anlatırken tren gelir ve dinleyen iyi giyimli beyefendi
trene biner, anlatıcı da köyüne döner, hikaye son bulur.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Anlatıcı ile dinleyicinin Ankara-Eskişehir arasında bir tren istasyonunda
karşılaşmaları.
Düğüm:
Anlatıcı kendinden bahseder. Doğma büyüme İstanbullu olduğunu söyler. Geçim sıkıntısından
dolayı köye taşındığını anlatır. Başından geçen bütün olaylar zincirini
anlatır.
Çözüm:
Çözüm bölümünde ise anlatıcı Ankara’da bir memurluk yapmak için aracı
birilerini aramasından söz edilmiştir. Dinleyicinin trene binip gitmesiyle
hikaye son bulur.
3.b
Kişiler
* 1.
Dereceden Kişiler:
Anlatıcı-Söyleyen:
Kırk, Kırk beş yaşlarında, üstü başı dökükçe terbiyeli bir beyefendi.
Dinleyen:
Boz kalpaklı, orta boylu, tıknaz, sarı potinlerinin konçları diz kapaklarına
kadar yükselen bir efendi.
Kahramanlar
hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
* 2.
Dereceden Kişiler(Anlatılanlarda adı geçenler): Söyleyenin Babası, Eşi,
damatları, Nazif Paşa, Kayınpeder, Mustafa Efendi, Kaymakam, Köylüler
3.c Zaman
Hikaye
söyleyen beyefendi ile dinleyen beyefendinin karşılaştıkları andan trenin
geldiği vakte kadar geçen süredir. Hikayede anlatılanlar ise 31 Mart vakıası,
ikinci Meşrutiyet dönemi öncesi ve sonrası zaman.
“Keşke
Meşrutiyeti ilan etmeseydik..” (sayfa 85)
“..yarın
31 Mart, öbür gün Trablus derken, Balkan Muharebesi” (sayfa 85)
3.d Mekân
Ankara
ile Eskişehir arasında bir Tren İstasyonu. Anlatılanlarda hikaye İstanbul ve
muhtelif semtleri, Konya, Afyon ve bir köy.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Geçim kaygısı yüzünden İstanbul’da bir köye taşınmış bir
ailenin pişmanlıkları, başından geçenler.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Yeni bir hayatı seçerken başkalarının anlattıkları
hayallerle değil gerçeklerle olaya yaklaşmak gerektiği.
5. Anlatım
5.a
Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi başlangıçta ve sonda üçüncü şahıs ağzından
anlatmıştır ama hikayenin içeriğini birinci şahıs ağzından anlatmıştır; kendi
düşüncelerini de hikâyeye katmamıştır.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Yazar biraz ağdalı bir dil kullanmıştır. Çok uzun olmayan, anlam
karışıklığı yaratmayan ancak Arapça, Farsça kelimelerle yüklü cümleler
kurmuştur. Herhangi bir şive ya da ağız özelliğine yer vermemiştir. Esendal
yalın anlatımıyla konuyu en iyi biçimde ortaya koymuştur.
HİKAYE: BİR KADININ MEKTUBU
3.a Olay Örgüsü
Özet:
Ayşe Hanım’a kocasıyla barışmasını rica eden bir mektup gelir. Hikâyenin tamamı
bu mektubun karşılığı olarak yazılmış mektuptan ibarettir.
Ayşe
kocasından ayrılma nedenini kimseye anlatmamak ister fakat kocası ayrılmak
istemeyince anlatmak zorunda kalır. Mektuba bu nedenleri tek tek yazar. İlk
evlendiklerinde Ayşe kocasına annesinin babasına davrandığı gibi
davranmaktadır. Ayşe’nin annesi babasının her sözünü tutmuş, her istediğini
yapmıştır, evin reisi olarak görmüş, ona göre davranmıştır. Ayşe de kocasına
aynı saygıyı, hoşgörüyü göstermiştir. Ayşe anne ve babasının dayanışmasıyla
oluşan o yuvada alın teri ile kazanılmış parayla fakir ama onurlu bir insan
olarak yetişmiştir. Ayşe’nin kocası ise bir takım kanunsuz yollardan rüşvet
yiyerek zengin olmak sevdasındadır. Her gün eve hediyeler gelmesi Ayşe’yi
rahatsız eder, bu hediyelerin ardı arkasının kesilmesi ve kocasının tanımadığı
adamlarla kanunsuz işler çevresi Ayşe’nin kocasından ayrılmasına yol açar;
çünkü böyle bir yaşam ona göre değildir.
“Çok
çalışıp az kazanmak, alın teri ile ekmek yemek, bununla övünmek” Ayşe’nin
yaşama amacı olurken Hayri’nin masal gibi görmesi yirmi iki aylık bu evliliğin
sonu olur.
Teknik
Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde Ayşe’ye kocasına dönmesi için bir mektubun gönderildiği
anlatılmıştır.
Düğüm:
Ayşe’nin karşılıklı olarak bir mektup yazması ve kocasıyla yaşadıklarını
anlatması bu bölümde ele alınır.
Çözüm:
Bu bölümde farklı değerlere, inançlara sahip bu iki insanın boşanması gerektiği
sonucuna varılmıştır.
Hikaye’nin
başlığı olan “Bir Kadının Mektubu” hikâyenin içeriği aynı zamanda anlatım şekli
ile uyumludur.
3.b
Kişiler
*
Hikayenin Şahıs Kadrosu: Ayşe: Öğretmendir.
Kocasına
saygılı, namuslu, geleneklere bağlı biridir. Savunduğu değer yargıları yolunda
kocasından ayrılmaya bile cesaret edecek bir iradeye sahiptir.
Hayri:
Ayşe’nin kocasıdır. Ayşe’yle tam ters karaktere sahiptir. Yolsuzluk yaparak,
rüşvet yiyerek zengin olma sevdasındadır.
Hikâyede
zaman belli değildir. Ayşe mektubunu yazarken geriye dönüşler yapmış, ailesinde
yaşanan olayları, kendi kocasıyla yaşadıklarını anlatmıştır.
3.d Mekân
Ayşe’nin
evi.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Bir kadının kendi değer yargılarından uzak olan kocasından
ayrılması
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: İnsanlar arasındaki ilişkiler aynı inançlar üzerine
kurulmamışsa bozulur.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Hikaye’nin anlatıcısı Ayşe’dir. Yazar hikâyeyi birinci şahıs
ağzından anlatmıştır. Yazarla baş kahraman örtüşmüştür
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup:
Gerçekleşmesi,
yaşanması mümkün olan bir olay son derece sade, anlaşılır, bir Türkçe
kullanılarak anlatılmıştır. Yazar Ayşe’ye anne-babası ile kocasıyla kendi ilişkisini
kıyaslatırken bile fazla kelimeye ihtiyaç duymadan kısa cümleler kurmaya
çalışmıştır.
“Anam
babamı nasıl saydı ise ben de kocamı öyle sayacağım.” (sayfa:101)
“Babam
ile anam nasıl yüz göz olmamışlarsa ben de öyle.” (sayfa:101)
Yazar
bu hikayesinde farklı bir üslup sergilemiştir. Yazar yaşadıklarını birine
mektupla anlatır gibi hikâye etmiştir. Hikâyede yabancı kelimelere, küfürlü
söyleyişlere yer verilmemiştir.
Bu hikâyede
o devirde rüşvet ve yolsuzluk yapan devlet adamlarına farklı bir bakış açısıyla
yaklaşılmıştır. Bu tip adamların aile yaşamlarını anlatması bakımından önemli
bir hikayedir.
“Benim
bu hediyelerden hoşlanmadığım anlaşılınca, artık evimize hediye gelmez oldu.
Bundan sonra gelen şeyleri, Hayri, birinden ucuz bulmuş da almış oldu.”
(sayfa:103).
Bu hikâye
aynı zamanda bir kadının kocasına olan saygısını, hoş görüsünü göstermesi
bakımından da güzel bir hikayedir. Herkesin, zevkle okuyacağı, anlayacağı, bir
şeyler alacağı güzel bir hikayedir.
HİKAYE: İKİ KADIN
3.a Olay Örgüsü
Özet:
Behin biraz annesinin zoru biraz evde kalma korkusu ile sevmediği zengin bir
mühendis olan Kadri ile evlenir. Kadri çirkin bir adamdır, her gün gecelere
kadar kumar oynar, gizli birtakım işler çevirir. Behin bu evlilikten memnun
kalmaz ve boşanır. O boşanırken teyzesinin kızı Müeyyet, Mükrim’le evlenir.
Behin bir süre bu çiftin yanında kalır. Mükrim, demiryollarında istasyon
müdürüdür. Bir gün Behin ile Müeyyet’e demiryolları atölyelerini gezdirirken
Enver Ali’yle tanıştırır. Behin bu adamı çok beğenir ve ona âşık olur. Enver
Ali’yle evlenmeyi kafasına koyar. Ailesi önce karşı çıkar, bir ustabaşıyla
kızlarının evlenmesini istemezler ama Behin ısrar eder ve Enver Ali ile
evlenir. Bu evlilik tam Behin’in umduğu gibi olur, kocası çok çalışkan ve iyi
huyludur, mutlu evlilikleri İnci isminde bir kızlarının olmasıyla daha da
şenlenir.
Teknik
Bakımdan İnceleme:
Serim:
Behin’in ilk kocasıyla mutlu olamaması, Enver Ali’yle tanışması, Müeyyet’in
evlenmesi serim bölümünde anlatılan olaylardır.
Düğüm:
Behin’in Enver Ali’ye âşık olması, onunla evlenmek istemesi ve ailesinin karşı
çıkması bu bölümde anlatılmıştır.
Çözüm:
Behin’in Enver Ali ile evlenmesi, bir kızlarının olması ve mutlu olmaları bu
bölümde anlatılmıştır.
Hikâyenin
başlığı ile konusu uyumludur. İki kadın yaşamları üzerine oluşturulmuş bir
hikayedir. Hikâyede olağanüstü herhangi bir kişi ve olaya rastlanmamaktadır.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Hikâyenin şahıs kadrosu oldukça geniştir. Bu şahıslardan Behin,
Müeyyet, Enver Ali, birinci dereceden önemli kahramanlardır.
Behin:
Annesinin baskısı, evde kalma korkusuyla bir mühendisle evlenir, ama mutlu
olamaz mutluluğu bir usta başında bulunur.
Kadri
Yerdeniş: Behin’in ilk kocasıdır. İçkici, kumarcı biridir. Her gün evinde kumar
partisi düzenler. Fizik olarak esmer, uçuk suratlı, basık burunlu, patlak gözlü
ve keldir.
Behin’in
annesi: Kızının zorla evlenmesine neden olur.
Behin’in
babası: Kızına karşı anlayışlıdır.
Reşit:
Behin’in erkek kardeşidir.
Müeyyet:
Behin’in teyzesinin kızıdır. Behin’in sırdaşıdır.
Mükrim
Selet: Müeyyet’in kocasıdır. Yakışıklı, orta boylu, giydiği yakışır, kendini
saydırır biridir. Biraz keman çalar, güzel monologlar yazar, anlatımı,
konuşması da güzeldir. Demiryollarında istasyon müdürüdür.
Enver
Ali Daloğlu: Yakışıklı, uzun boylu, geniş omuzlu bir ustabaşıdır. Behin’in
ikinci kocasıdır. Az konuşur, şakadan hoşlanır, eli her işe yatkın, işini
seven, yaşayışından memnun bir adamdır.
İnci:
Behin ile Enver Ali’nin küçük kızlarıdır.
3.c Zaman
Hikâyede
zaman saat, gün, yıl olarak sınırlandırılmamıştır. Behin’in evlenmesi,
boşanması ve yeni evliliği arasında tam olarak ne kadar süre geçtiği belli değildir.
Art arda birkaç ayın, yılın geçtiği anlaşılır.
“-
Bu mektuptan iki ay sonra da Behin, kocasından ayrılmış bulunuyordu”
(sayfa:116)
3.d Mekân
Hikâyede
değişik mekanlardan söz edilmiştir. Behin’in ailesinin Büyükada’daki evi,
Behin’in Ankara’daki evi; Haydarpaşa İstasyonu, Çengelköy gibi yerlerin
isimleri hikâyede geçmiş fakat bu mekanlarla ilgili herhangi bir bilgi
verilmemiştir.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Mutluluğu arayan iki kadın ve yaşadıkları olaylar
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Zenginlik, lüks insanları mutlu etmek için yeterli
değildir. Bir evliliğin sürdürülmesi için zengin olmak yetmez.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı:
Yazar
hikâyenin anlatıcısı durumundadır. Hikâyeyi dışardan biri olarak anlatmış yorum
da yapmaktan geri kalmamıştır.
“Ama
şimdi kızlar, daha iyisi gelecek de beni isteyerek diye evde oturup kartlaşmaktan
korkuyorlar.”
(sayfa:115)
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup:
Yazarın
dili anlaşılırdır. Hikâyede yazar kendi düşüncelerini anlattıktan sonra
kahramanlara söz hakkı verirken “istiyordu ki, diyordu ki” gibi kelimeler
kullanılmıştır. Bu geçişlerden sonra kahramanları konuşturmuştur. Hikayedeki
kahramanların isimleri farklıdır: “Mükrim, Behin, Müeyyet..” gibi.
Yazar
hikâyede kendini hiçbir şekilde gizlememiş aksine karakterleri yönlendiren
anlatan, onlara söz hakkı veren kişi olmuştu, bu da hikâyenin inandırıcılığını
azaltmıştır. Konu bakımından güzel bir hikayedir. Karakterlerin ruh halleriyle
birlikte anlatılması okuyucunun olayları daha iyi değerlendirmesini sağlar.
“Koca
dediğin bir köle olursa onun ne tadı kalır. Bir sözden, bir asker geçişinden,
bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır adam olmalı.” (sayfa:114)
Okuyucuların
zevk alarak okuyacakları, cümleleri kısa ve anlaşılır bir hikayedir.
HİKAYE: PAZARLIK
3.a Olay Örgüsü
Özet:
Faik Efendi kahvede otururken İstanbul’da yaşanan büyük depremden söz eder. Her
şeyi abartılı anlatmaya başlar. Yenicami minarelerinin birbirine dokunduğunu,
kaldırım taşlarının su içinde kaynar gibi oynadıklarını, İstanbul Köprüsü’nün
üstünde beş yüz bin kişinin toplandığını söyler. Tabi her şeyin abartılarak
anlatılması kahvedekileri güldürür.
Köprünün
üstünde ne kadar kişinin olduğuna dair bir pazarlık başlar. Kahvedekiler Faik
Efendi’yi ikna etmeye çalışırlar. Bu kadar kişi nasıl sığar köprüye hem
İstanbul’un yarısı akıl alır şey değil.
Kahvedekiler
konuştukça Faik Efendi sayıyı küçültür arada karşı çıkar gibi olur; fakat kabul
etmek zorunda kalır. Sonunda kahvedekilerle Faik Efendi köprünün üstünde beş
bin kişi olduğunda anlaşırlar. Faik Efendi kahveden ayrılır, evinin yolunu
tutar.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Faik Efendi’nin İstanbul depremini anlatması, köprünün üstündeki kişi sayısı
hakkında kahvedekilerle pazarlığa girmesi bu bölümde anlatılmıştır.
Düğüm:
Faik Efendi’nin köprünün üstündeki insanların sayısında ısrar etmesi,
kahvedekilerin ısrarları bu bölümde anlatılmıştır.
Çözüm:
Çözüm bölümünde Faik Efendi’nin kahvedekilerle anlaşması ve evine gitmesi
anlatılır.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Faik Efendi: Gümrük aracısı, kırk-elli yaşlarında uzun kara
bıyıklı, esmer bir adamdır.
Feyzi
Bey: Şam hırkalı, zayıf, uzun boylu, kalın sesli biri olan Feyzi Bey Nezareti
Maktubi Kalemi’nde çalışmaktadır.
Rıza:
İmamın oğludur.
Rüstem:
Kahvesicinin çırağıdır.
Remzi
Efendi: Askeri eczacıdır.
3.c Zaman
Sıcak bir yaz gecesi.
3.d Mekân
Mahalle
kahvesi
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: İstanbul’da yaşanan büyük bir zelzelenin anlatılması
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Israrlı pazarlıklar sayesinde abartılı fiyatlar ya da
olaylar gerçeğe yaklaştırılabilir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı: Yazar, hikâyeyi anlatırken her şeyi bilen kişi rolündedir; hikâyede
kendini gizlememiş, kahramanlar ve olaylar karşısında yorum yapmış, kendini
hissettirmiştir.
“Faik
Efendi de biraz gevşer gibi oldu.” (sayfa:132)
“….
Feyzi Bey gene razı olmadı.” (sayfa:135)
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup :
Bir
kahvede oturan inanların sohbetinden oluşan hikâye, sohbet havası içinde,
günlük konuşma dili ile yazılmıştır.
“-
Dört yüz bin de olmaz.
-
Neden?
- E,
hesap meydanda. Diyelim köprünün boyu olsun, dört yüz metre öyle mi?”
(sayfa:133)
Yazar
Basit insanın hayatını anlatmıştır. M.Şevket Esendal hikayelerinin hemen hemen
tamamında halkın içinde bulunduğu insan tiplerini anlatmıştır. Bu hikayesinde
de herhangi bir kahvede görebileceğimiz insan tiplerini görmekteyiz. Gündelik
hayattan bir olayı hikâye eden yazar başarılı bir anlatım tarzını yakalamıştır.
Hikâyenin tek eksik yönü tahlil ve tasvirlere yer verilmemesidir. Tasvir edilen
tek mekân kahvedir.
“Kahve
pencerelerine sicimler gerilmiş, gece safaları, telgraf çiçekleri, kireçle
sıvanmış yarım tenekeler içinde sardunyalar sıralamış.” (sayfa:131)
Hikâyede
kullanılan cümleler kısa, açık ve anlaşılırdır. Anlam karışıklığına yol açacak
uzun cümleler kullanılmamıştır.
HİKAYE: İKİ ANA İKİ KIZ
3.a Olay Örgüsü
(Bu hikâye
“Ev Ona Yakıştı” adlı kitapta “Ana Kız-İki Kız” adıyla yer almıştır)
Özet:
Hikâyede iki hasta kızın ilaç içerken takındıkları davranışlar ve annelerinin
tutumları anlatılır. İlk anlatılan kız ilacı içmemek için dirense de annesinin
sabır ve anlayışla yaklaşması ilacı içmesini sağlar. Bu anne ilacı içirmek için
saatlerce kızının karşısında oturur ve onu ikna etmek için konuşur, bunun
sonucunda da kızı ilacı istemeye istemeye de olsa içer.
Emine,
hasta olan ikinci kızdır. Annesinin zorla içirmeye çalıştığı ilacı içmez.
Emine’nin annesi, sabırsız biridir, kızının ilacı hemen içmesini ister,
Emine’nin ağzına ilacı boşaltır ama Emine yutmaz ve geri püskürtür. Emine’nin
ve annesinin elbiseleri batar.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde iki hasta kız ve annelerinin ilacı içirmek için bu kızlara
yaklaşımları anlatılmıştır.
Düğüm:
Bu bölümde sabırlı olan annenin ilacı içirmek için kızının başında saatlerce
beklemesi, diğer annenin ise ilacı kızının ağzına dökmeye çalışması
anlatılmıştır.
Çözüm:
Sabırlı davranan annenin kızının ilacı içmesi, diğer annenin zorla kızının
ağzına döktüğü ilacı kızının içmemesi, geri çıkarması bu bölümde anlatılmıştır.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Hasta kız: dokuz yaşlarında, ince, saz benizli bir çocuktur.
Hasta
kızın annesi: Sabırlı, anlayışlı biridir. Kızına ilaç içirmek için saatlerce
uğraşır.
Emine:
Beş altı yaşlarında sevimli, sinirli, saz benizli bir kızdır.
Emine’nin
annesi: Sabırsız biridir.
3.c Zaman
Hikâyede
tam bir zaman verilmemiş fakat zamanı belirten cümleler kullanılmıştır.
“İlacı
içirmek bazen iki saat sürerdi.”
“Bir
dakika olur ki vakit yaklaşmış bulunur.” (sayfa:138)
3.d Mekân
Bir
evin odası ile Ankara’da bir otel odası hikâyede söz edilen iki farklı
mekandır.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: İki farklı annenin kızlarına davranışları.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Çocuklara sabırla yaklaşmak her zaman daha olumlu sonuçlar
doğurur.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyede anlatıcı konumundadır. Hikâyenin tamamı üçüncü
tekil şahıs ağzından anlatılmıştır. Yazar, kendini olayların dışında tutmuş,
sadece bir veya iki yerde yorum yapmıştır.
“Hasta
sinirlerine balık yağının ağırlığına katlanabilecek kadar yorgunluk, gevşeklik
gelmemiş, onu bekliyorlar” (sayfa:137)
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup:
Hikâyenin
dili sade, akıcı ve anlaşılırdır, fakat yabancı kelime kullanımına yer
verilmiştir, “mütevekkil, erkân minder” gibi. Bu tür kelimeler çok fazla
kullanılmadığı için hikâyeyi anlamakta güçlük çekilmez.
Yazar
bir hikâye içinde iki farklı olayı anlatmıştır, iki farklı anne, iki farklı
çocuk “ilaç içmek” gibi ortak bir noktada birleştirilmiştir. Yazar olayları
sadece anlatmış, hikâyenin sonunda herhangi bir kıyaslama yapmamış, okuyucuya
bırakmıştır. Güzel, zevkle okunacak bir hikayedir.
HİKAYE: TÜRBE
3.a Olay Örgüsü
Özet:
Önceleri çöplük olan bir yere birkaç uyanık tarafından duvar örülerek türbe
yapılır. Halk tarafından atılan paralarla yapılan bağışlarla bu insanlar zengin
olur. Hacılıkla hocalıkla ilgisi olmayan Kaymakam Şakir Efendi, bir dilenci ve
etrafındaki diğer kişiler zengin olurlar. Şakir Bey ve Deli bir anlaşmazlık
sonunda kaçar. Türbeye Akif isminde biri yerleşir, fakat uzun süre kalamaz,
türbeler kapatılırken burası da kapanır. Arif ismindeki adam da bir mahalle
ileride bir yer tutar ve hocalık yapmaya başlar.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde çöplük olan bir yerin türbe yapılması anlatılmıştır.
Düğüm:
Bu bölümde kaymakam ve adamlarının işlerinin bozulması, kaçmak zorunda
kalmaları, türbeye Arif isminde birinin yerleşmesi anlatılmıştır.
Çözüm:
Türbenin
kapatılması, Arif’in yakın bir yerde ev tutması ve hocalık yapması bu bölümde
anlatılmıştır.
Yazar
hikâyenin başlığını konuyu yansıtacak şekilde koymuştur, yani konu ve başlık
uyumludur. Hikâyede tasvir ve tahlillere yer verilmemiştir.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Şakir Efendi: Kaymakamdır
Dilenci:
Şeyh olur, türbede yatar kalkar
Hacı
Kasap: Türbeden kazandığı parayla zengin olmuştur.
Mehmet
Beylerin Hilmi, Salih Kalfaların Hüseyin türbe işinin içinde olan kişilerdir.
Ömer
Ağa: Belediye reisidir
Ali Bey:
Bir aşar emanet işinde Şakir Efendi’ye düşman olan biridir.
Ketencilerin
Arif: Önceleri kahveci olan bu adam sonradan hoca olur.
3.c Zaman
Hikâyenin
geçtiği zaman şimdiki zamandır. Yani devirde o anda anlatılan zamandır, fakat o
anda yaşanan değil anlatılan olaydır. Kişiler konuşurken geçmişte yaşanmış
olaylardan konuşmuşlardır.
“Bu
duvarı çektiler, aradan birkaç ay geçti geçmedi, halkımız pencerenin demir
parmaklığını ısıtma bağları ile doldurdular.” (Sayfa:144)
3.d Mekân
Mahallede
önceden çöplük olan sonra türbeye çevrilen yerdir.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Gerçekte türbe olmayan bir yere gösterilen ilgi.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: İnsanların, para kazanmak için dini duyguları istismar
edilebilir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı: Hikâye karşılıklı konuşma şeklinde yazılmıştır. İki kişinin yaşanmış
olaylar hakkında konuşmaları hikâyeyi oluşturmuştur. Hikâyede yazarı
görememekteyiz, hikâyenin dışında kalan yazar yorum yapmadan sadece anlatıcı
konumunda kalmıştır.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Hikâye, önceden yaşanmış olayların bir anlatıcı tarafından
diğerine anlatılması şeklinde yazılmıştır. Bu konuşmalar sırasında iki muhatap
arasında “arz edeyim efendim,” gibi girişler yapılmıştır. Günlük konuşma
diliyle yazılmıştır. Yazarı hiçbir şekilde hikâyede göremeyiz. Sade anlaşılır
bir dil kullanılmış, olaylar basit bir olay örgüsü içinde verilmiştir.
Açık,
yalın bir dille yazılan hikâye toplumun dini duygularının nasıl kullanıldığını
anlatması yönünden önemlidir. Fazla ayrıntıya girilmeden olaylar anlatılmış,
anlam karışıklığına düşülmemiştir. Herkesin zevkle okuyacağı, ders çıkaracağı
bir hikayedir.
HİKAYE: HAYDAR BEYİN SAKALI
3.a Olay Örgüsü
Özet:
Kumandanın evinde bir ziyafet verilir. Ziyafete Haydar Bey, karısı ve kızıyla
gelir. Vali de karısıyla ziyafete katılmıştır. Kumandanın karısı kolundaki
bilezikleri överken, Haydar Bey de kadına iltifat eder. Vali lafa karışır ve
Haydar Bey’i azarlar. Kimse Vali’nin yaptığına bir anlam veremez, ziyafete
katılanların neşesi kaçar, Vali’nin karısı kocasının neden böyle davrandığını,
kendini küçük düşürdüğünü anlayamaz, kocasından açıklama bekler.
Vali
Haydar Bey’in suratını beğenmemekte ve her seferinde onu aşağılamaktadır.
Karısına Haydar Bey’in yüzünü beğenmediği için böyle davrandığını söyler.
Karısı kocasına çok sinirlenir, Haydar Bey’den özür dilemesini ister.
Vali
Haydar Bey’den özür diler ve sakal koymasını ister, böylece adamın yüzü
değişirse daha iyi anlaşacaklarını düşünür. Vali karısıyla eve döner. Kadın kocasına
yanlış davrandığını eğer vilayeti de böyle yönetiyorsa kötü olduğunu söyler,
birbirlerine dargın yataklarına girerler.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Komutanın evinde verilen ziyafet, Vali’nin Haydar Bey’i azarlaması serim
bölümünde anlatılan olaylardır.
Düğüm:
Vali’nin Haydar Bey’den niye nefret ettiğini açıklaması ve Haydar Bey’in yüzünü
değiştirmek için çeşitli fikirleri ileri sürmesi bu bölümde anlatılmıştır.
Çözüm:
Vali’nin Haydar Bey’den özür dilemesi ve sakal bırakmasını istemesi hikâyenin çözüm
bölümünü oluşturmaktadır.
Hikâyenin
başlığı anlatılan olayların sonucunda bulunan çözümü ile ilişkilidir. Hikâyede
tahlile yer verilmemiş, tek tasvirse bahçenin anlatımında yapılmıştır.
“Ağaçları
renkli fenerlerle donatmışlar. Yolları, çimenleri sulamışlar. Yapma kayalardan
sular damlıyor.”
(sayfa:146)
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Vali Bey: Kötü bir adam değildir, kimseye kötülük istemez,
iyilikte yapmayan biridir.
Haydar
Bey: Mühendistir. Zararsız kendi halinde, elinden ne iyilik ne kötülük gelen
bir adamdır.
Kumandan:
Ev sahibidir
Vali’nin
Karısı: Kocasının Haydar Bey’e kötü davranmasına sinirlenir, kocasıyla kavga
eder.
Binbaşı
Arif Bey: Haydar Bey’i teselli edenlerden biridir.
Haydar
Beyin Karısı ve Kızı: Vali’nin davranışından dolayı çok kötü olurlar.
3.c Zaman
Akşam,
yemekten sonra
3.d Mekân
Kumandanın
evi, bahçesi, Vali’nin evi.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Vali Bey’in Haydar Bey’i azarlaması
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: İnsanlara, görünüşlerine, fiziki özelliklerine göre
davranmak yanlıştır.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmış, olaylar karşısında
tarafsız kalmamış hikâyede kendi düşüncelerine de yer vermiştir.
Vali
fena adam değil ama, işte herkesin bir hasta tarafı var ya, bu da bu türlüsü.
Neyse, bu netice orada bulunanları memnun etti” (sayfa:151)
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Yazar hikâyeye bir açıklama yaparak başlamıştır.
“Kumandanın
evinde ziyafet.” (Sayfa:146)
Hikâyeyi
dil ve üslup bakımından incelediğimizde yazarın diğer hikayelerinden farklı
olmadığını görmekteyiz. O sade, açık anlatımıyla konuyu en iyi biçimde ortaya
koymayı başarmış bir yazardır. Anlamsız, boş söz kalabalığından kurtulmuş,
kendine özgü üsluba sahip olan yazarın bu özelliklerini yukarıdaki hikayesinde
görmek mümkündür.
Hikâye
teknik açıdan zayıftır. Yazar karakterleri kendince yorumlamış, okuyucunun
fikir yürütmesine izin vermemiştir.
HİKAYE: SÖYLÜYOR
3.a Olay Örgüsü
* Özet:
Hikâyede bir tren yolculuğu anlatılır. Baş kahramanın bulunduğu bölüme başka
bir bölümden elli-elli beş yaşlarında bir adam gelir. Adam Anadolu’dan başlar,
Çin’in incecik fağfur kaselerinden, annesinden, yalan konuşmasından, her şeyin
pahalandığından ve daha birçok şeyden söz eder. Baş kahraman bir şeyler
söyleyecek olur, adam hemen sözünü kesip devam eder; Başkahraman sonunda
dayanamaz ve başka bir bölüme gider; döndüğünde adam gitmiş vagondaki diğer
insanlar da uyumuştur.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Baş kahramanın vagonuna bir adamın gelmesi ve konuşmaya başlaması bu bölümde
anlatılmıştır.
Düğüm:
Adamın bir türlü susmak bilmemesi, kimseyi konuşturmaması bu bölümde anlatılan
olaylardır.
Çözüm:
Baş kahramanın başka bir vagona gitmesi, döndüğünde adamın gitmiş olması çözüm
bölümünü oluşturmaktadır.
Hikâye
baş kahraman yaptığı bir yolculukta karşılaştığı çok geveze bir adamla
yaşadıklarının anlatımından ibarettir. Olayda herhangi bir hareket yoktur.
Başlıkla konu uyumludur, tahlillere yer verilmemiş, tasvir ise sadece konuşan
adamın anlatımında kullanılmıştır.
3.b
Kişiler
*Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Hikâyede iki kişi vardır. İkisinin de adı verilmemiştir. Çok
konuşan kişinin buruşuk yüzlü, kır saçlı, kesin bıyıklı, orta vücutlu, elli beş
yaşlarında biri olduğu söylenmiştir.
3.c Zaman
Bir
yolculukta yaşananlar anlatılmıştır. Geçmişte yaşanan bir olayın anlatımıdır.
3.d Mekân
Tren
vagonu
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Çok konuşan bir kişiyle yapılan yolculuk
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Durmadan konuşan biriyle yolculuk yapmak zordur.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı: Hikâyenin anlatıcısı baş kahramandır. Yazar olayları baş kahramanın
kişiliğine bürünerek anlatmıştır.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup,
*
Dil ve Üslup: Hikâyede bazı yabancı kelimeler kullanılmıştır, “inkisar-ı hayal,
fağfur, faraza” gibi. Hikâye konuşma havası içinde yazılmıştır.
Yazar
bu hikayesinde günlük hayatta yolculuk yaparken rastlayabileceğimiz bir
karakteri anlatmıştır. Dili sade, açık, anlaşılır olan hikâye zevkle okunacak
bir hikayedir.
HİKAYE: DELİ
3.a Olay Örgüsü
* Özet:
Kasabanın meyzini kafasını traş eder, tepesinde bir tutam perçem bırakır. Eski
zamanlarda muharebeye gidenler kafaları kesilirse düşmanın avurtlarına,
parmaklarını sokup kafalarını tutmaması için böyle yaparmış. Meyzin bu olayı
baş kahramanı kâfir olarak gördüğü için ona anlatmaz dükkân sahibi Ali
Efendi’ye anlatır.
Aradan
birkaç gün geçer, meyzin bir adamın boğazını kesip, avurtlarına parmaklarını
geçirerek, Ali Efendi’nin dükkanına gider ve baş kahramanı sorar. Çevreden
gelenler meyzini tutup, jandarmayı çağırırlar. Meyzin tutuklanıp İstanbul’a
gönderilir.
Baş
kahraman Meyzin’in gelmesinden korktuğu için evden çıkmamaya başlar, sonunda
meyzinin ölüm haberi gelir ve baş kahraman rahat bir nefes alır.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Meyzinin
kafasını tıraş etmesi ve nedenini anlatması serim bölümünü oluşturmaktadır.
Meyzinin bir adamın kafasını kesmesi ve baş kahramanı araması olayın düğüm
bölümünde anlatılmıştır. Meyzinin tutuklanması, sonra ölmesi, baş kahramanın
rahatlanması çözüm bölümünde anlatılmıştır. Hikâye biraz gerçekten uzak
gibidir; başlık konu ile uyumludur.
3.b
Kişiler
Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Deli: Kasabanın meyzinidir.
Baş kahraman:
Hikâyenin anlatıcısıdır
Ali Efendi:
Kasaba dükkanının sahibidir.
3.c Zaman
Hikâyede
meyzinin kafasını tıraş ettiği zaman, birkaç gün sonrası ve dört ay sonrası
anlatılmıştır. Olayların tümü geçmişte yaşanmış anlatımı şimdiki zamanda
gerçekleştirilmiştir.
“Aradan
birkaç gün daha geçti, deliyi İstanbul’a götürdüklerini işittik. Dört ay sonra
ölüm haberini aldığımız gün de...” (sayfa:160)
3.d Mekân
Kasaba,
Ali Efendi’nin dükkânı.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Deli meyzinin yaptıkları
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Bir deli her şeyi yapabilir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
*Bakış
Açısı: Yazar hikâyeyi baş kahramanın ağzından anlatmıştır.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Yazar hikâyeyi bir kahramanın ağzından sohbet havası içinde anlatmıştır:
“Düşündüm, haklı. Kesilmiş bir kafanın perçemi de olmazsa ya kulağından tutmalı
ya avurdundan!” (sayfa:158)
Sade,
açık, anlaşılır bir dil kullanılmış konuşma diline “tıraş, candarma” yer
verilmiştir.
Çok
kısa, anlaşılması kolay bir hikayedir, çocukların okumasına uygun değildir.
HİKAYE: YİRMİ KURUŞ
3.a Olay Örgüsü
* Özet:
Halil İbrahim, kütüğe büyük yazıldığı için askere çağrılır. Gitmeden Tevfik
Ağa’dan parasını almak ister. Birkaç gün gider gelir, parasını alacağı zaman da
Ağa Halil’e yapmadı borçların faturasını keser ve eline bir miktar para verir
kalan yirmi kuruşu alabilmesi içinde yaptığı borcu ödemesini ister. Halil
kimseden para bulmaz, tekrar Ağa’nın yanına gider; Ağa Halil’i karşısında
görünce çok sinirlenir ve döver, Halil arkasına bakmadan köyüne kaçar.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Halil’in
askere çağrılması, Tevfik Ağa’dan parasını istemesi, Ağa’nın Halil’i oyalaması,
Serim, Halil’in parasının yarısını alması, geri kalanını almak için uğraşması
düğüm, Halil’in geri kalan parasını alamaması ve Ağa’dan dayak yemesi çözüm
bölümlerinde anlatılmıştır.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Halil İbrahim: On sekiz yaşlarında bir delikanlıdır.
Tevfik
Ağa: Halil’in yanında çalıştığı adamdır.
Salim
Ağa: Tevfik Ağa’nın kardeşidir.
Hoca:
Dükkâna bakar.
3.c Zaman
Halil
İbrahim’in askere gideceği zamanlar.
3.d Mekân
Aşağıtaşlı
Köyü, Sazlı köyü.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Halil İbrahim’in ağadan parasını almaya çalışması.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Güçlüler karşısında zayıf insanlar çoğu zaman haksızlığa
uğrar.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı: Yazar hikâyeyi her şeyi bilen kişi olarak anlatmıştır. Yazar dışardan
biri olarak hikâyeye herhangi bir yorum katmamıştır. Olanları anlatmakla
yetinmiştir.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Karşılıklı konuşmalardan oluşan hikâyede köy insanı anlatılmasına
rağmen konuşmalar İstanbul Türkçesiyle verilmiştir.
“-
Kaç ay oldu, sen geleli?
-
Geçen yıl harmanda
-
Kaç para aldın?” gibi. (sayfa:161)
Hikâyede
sade, yalın bir dile sahiptir, anlamayı zorlaştıracak yabancı kelimeler
kullanılmamıştır. Basit anlaşılır bir dille yazılmış, güzel bir hikayedir.
HİKâYE: BİLDİM
* Hikâyenin Özeti: Mektep arkadaşı iki kişi
kahvede sohbet ederler. Biri izinli kaymakam biri de Şurayı Devlette aza.
Perşembe pazarında dükkanı olan bir kadın ve onu aldatan kocasının dedikodusunu
yaparlar. Mülazımın anlattıklarını sürekli yanlış anlayan kaymakam sözü
uzattıkça uzatır. Hikayenin sonunda birbirlerini eleştirirler.
* Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim: Bu bölümde Kahvede oturan kaymakam ve
mülazımı tanıtır.
Düğüm: Hikâyenin bu bölümünde mülazımın
kaymakama anlattığı hikaye yer almaktadır.
Çözüm: Çözüm bölümünde anlatılan hikayenin
sonundan söz edilmiştir. Kaymakam ve mülazım birbirilerini anlayamadıklarından
şikayetçi olurlar bu bölümde.
3.b Kişiler
* 1. Dereceden Kişiler:
Kaymakam: Sivri suratlı, ağrıklı gözlü, otuz
yaşlarında bir adam.
Mülazım: Şurayı Devlette aza mülazımı,
esmer, yanak kemikleri çıkıkça, iri yüzlü, geniş omuzlu bir beyefendi.
Kahramanlar hakkında detaylı bilgi
verilmemiştir.
* 2. Dereceden Kişiler: Niyazi(dükkan sahi
kadının kocası), Dükkan sahibi kadın.
* 3. Dereceden Kişiler: Çırak, Avukat,
Ahretlik, Niyazinin Kız kardeşi
3.c Zaman
Hikayede zaman net bir şekilde yok. Kahvede
sohbet ettikleri zaman aralığı.
3.d Mekân
Kahvehane, Mısır çarşısındaki dükkan,
Kumkapı Tatlı Kuyu yokuşunda bir ev.
4. İçerik/Muhteva
* Hikâyenin Konusu: Kaymakam ve mülazımın
sohbetinde geçen bir karı koca arasındaki aldatma olayı.
4.a Ana Tema
* Hikâyede Ana fikir: Hiçbir şeyin göründüğü
gibi olmadığı
5.
Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
* Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs
ağzından anlatmıştır; kendi düşüncelerini de hikâyeye katmıştır, kahramanların
davranışlarını genelde beğenici ve tasdik edicidir.
5.b Dil/Anlatım/Üslup
* Dil ve Üslup: Yazar sade, açık bir dil
kullanmıştır. Çok uzun olmayan, anlam karışıklığı yaratmayan cümleler
kurmuştur. Herhangi bir şive ya da ağız özelliğine yer vermemiştir. Esendal
yalın anlatımıyla konuyu en iyi biçimde ortaya koymuştur.
Yazar Şevket Esendal gayet sade, açık bir Türkçe’mle
sıradan bir olayı hikâye etmiştir. Yazarın yorumu yok denecek kadar azdı.
Okuyucular tarafından zevkle okunup, beğenilecek bir hikayedir.
HİKâYE: SENİ KAHVE PAKLAR
3.a Olay Örgüsü
*
Hikâyenin Özeti: Enver Efendi kahvede arkadaşlarının yaptığı bir şaka yüzünden
kahveye uğramamaktadır. Vaktini evde geçirmektedir. Küçük kızını hafız yapmak
istemektedir ama bunu nasıl yapacağını bilmiyor. Kızını döve döve Kuran okumayı
öğretiyor. Küçük kız korku ve endişe içerisinde rahatsızlanıyor ve bayılıyor.
Bunun üzerine doktor çağırılır. Doktor Enver Efendiyi azarlar, tehdit eder,
yaptığının yanlış olduğunu, küçük kıza bir daha bu şekilde davranmamasını
tembih eder. Hikayenin sonunda senin gibi adamları ancak kahve paklar der ve
bitirir.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde Enver Efendinin kızını döve döve okutmaya çalışması anlatılmıştır.
Düğüm:
Hikâyenin bu bölümünde Enver Efendi her gün kızını odaya kapatır ve döve döve
ona okumayı öğretmeye çalışır. Kız bilinmeyen bir sebeple bayılır. Evdeki
kadınların çaresizce olup bitenleri izlemesi anlatılmıştır.
Çözüm:
Çözüm bölümünde doktorun gelip küçük çocuğu kurtarması ve Enver Efendinin
yaptıklarının yanlış olduğundan söz edilmiştir.
3.b
Kişiler
* 1.
Dereceden Kişiler:
Enver
Efendi: Orman ondalık katibi, cahil, kaba saba bir adam.
İhsan
Hanım: Enver Efendinin karısı
Hacı
Hanım: Enver Efendinin annesi
Küçük
Kız: Enver Efendinin kızı
Alay
Hekimi: Ellilik, iri gövdeli, kumlu kalın sesli, baba bir adam.
* 2.
Dereceden Kişiler: Üvey Kız, Murat(Hacı Hanımın rahmetli oğlu)
* 3.
Dereceden Kişiler: Hacı Hürmüz Hanım(komşu), Küçük komşu çocuğu
3.c Zaman
Hikayede
iki haftalık bir süreden bahsediyor.
Bu
da yeni çıktı” İki haftadır kıza ders göstereceğim diye tutturdu” (Sayfa: 160)
3.d Mekân
Enver
Efendinin evi hikâyenin tek mekânıdır.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Bir babanın kızına okuma öğreteceğim diye şiddet uygulaması
ve ev halkının çaresizce izlemesidir.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Her işi ehline bırakmak lazım. Anlamadığımız işlere
burnumuzu sokmamalıyız.
5. Anlatım
5.a
Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmıştır; kendi
düşüncelerini de hikâyeye katmıştır, kahramanların davranışlarını genelde
beğenici ve tasdik edicidir.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Yazar sade, açık bir dil kullanmıştır. Çok uzun olmayan, anlam
karışıklığı yaratmayan cümleler kurmuştur. Herhangi bir şive ya da ağız
özelliğine yer vermemiştir. Esendal yalın anlatımıyla konuyu en iyi biçimde
ortaya koymuştur.
Yazar
Şevket Esendal gayet sade, açık bir Türkçe’mle sıradan bir olayı hikâye
etmiştir. Yazarın yorumu yok denecek kadar azdı. Okuyucular tarafından zevkle
okunup, beğenilecek bir hikayedir.
HİKAYE: EV ONA YAKIŞTI
3.a Olay Örgüsü
*
Hikâyenin Özeti: Emekli Binbaşı Ali Köse, yol geçeceği için evinin yıkılması
gündeme gelince evinden çıkar. Silgioğlu Halil’in harabeyi andıran evini ucuz
olduğu için kiralar. Eli her işe yatkın olan binbaşı, genç oğluyla birlikte evi
onarır, adeta çiçek gibi yapar. Önceden yıkıntıyı andıran evin son halini gören
komşuların ağzı açık kalır. Çarşının alaycıları, gevezeleri, hali vakti yerinde
olup kendine eğlence arayanları, gül gibi evi sudan ucuz verdiği için Silgioğlu
ile dalga geçerler. Komşuların dolduruşuna gelen Halil, binbaşı ile konuşur,
ona kirayı artırmasını, aksi halde evinden çıkaracağını söyler. Binbaşı Ali
Köse, evin ilk halini hatırlatır, bir hafta süre ister. Kendisine haksızlık
edilmesine, ev sahibine çok kızgın olmasına rağmen evi tertemiz bir halde
bırakır. Binbaşı evden çıkarken oğluna şu nasihatleri verir:
“Bak…
biz girdiğimiz gün nasıldı, şimdi çıkarken nasıl!.. Emeğine acıma. Görenler,
‘Burada adamlar oturmuşlar.’ demelidirler. Hadi çekici al da perdeleri sök.
Usulca çıkar ki duvarlar bozulmasın…
Evi
gül gibi temiz, camları bile silinmiş olarak bıraktılar.”
Birkaç
gün sonra Silgioğlu, evini yüksek fiyata bir fabrika muhasebecisine kiralar.
İyi bir iş yapmış olmanın verdiği mutlulukla çarşıya çıkar. Arkadaşlarından
övgü beklerken, eleştiri alır. Böyle iyi bir adamı evinden çıkarmasının yanlış
olduğunu, bir daha böyle bir kiracı bulamayacağını söylerler. Silgioğlu Halil,
kendisine söylenenler karşısında şaşkına döner. Yeni kiracı birkaç ayda evi
harabeye çevirir. Evde onarılması gereken yerleri bahane ederek birkaç ay kira
vermezler. Silgioğlu, kiracılarını evinden çıkarmak ister, fakat buna gücü
yetmez. Muhasebecinin tayini çıkar ve evi kendiliğinden boşaltır. Boşta kalan
evin geceleri kapı pencerelerini söküp götürürler.
Ev
meselesi, sonunda Silgioğlu’nun canına tak ettirir. Silgioğlu, başına bela olan
bu evden kurtulmak ister. Eski kiracısı Binbaşı Ali Bey’in yanına gider, evini
yarı fiyatına ona satar. Silgioğlu, üzerinden dağ gibi bir yükün kalktığını
hisseder. Evi ucuza sattığı için kahve arkadaşları bir şeyler diyecek olur,
Silgioğlu buna izin vermez, “Hiç yazık etmedim… herifçioğlu yapmayı da biliyor,
oturmayı da! Ev, ona yakıştı.” diyerek milleti susturur.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde Silgioğlu Halil’in evi nasıl aldığı, evin ne halde olduğu ve Binbaşı
Ali Köse’nin evi tuttuğu anlatılmıştır.
Düğüm:
Hikâyenin bu bölümünde Binbaşı Ali Köse’nin yıkık virane olan evi onarıp,
oturulacak hale getirmesi, Ev sahibi Silgioğlu’nun evin onarılmış haliyle çok
daha fazla parayla kiraya verileceğine çevresindekilerin ikna etmesi sonucu
inanması ve Binbaşı’nı evden çıkarması anlatılmıştır.
Çözüm:
Çözüm bölümünde Silgioğlu’nun evine çok iyi bakan Binbaşı’nı evden çıkarması,
yeni kiracının evi harabeye çevirmesi ve bundan duyduğu pişmanlıkla çok ucuz
bir şeklide evi Binbaşı Ali’ye satmasından söz edilmiştir.
3.b
Kişiler
* 1.
Dereceden Kişiler:
Emekli
Binbaşı Ali Köse: Uzun boylu, ince yapılı, uzun kır bıyıklı, yaşlı ise de gücü
yerinde, her işe eli yeten emekli biri.
Binbaşının
Eşi: Emekli
Binbaşının
Oğlu: Genç bir çocuk, babasına benziyor.
Silgioğlu
Halil: Ev, ekin alışverişçiliği yapan, hayvan cambazlığı yapan biri.
Kahramanlar
hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
* 2.
Dereceden Kişiler: İbrahim Ağa(saraç), Bakkal Ethem Efendi
* 3.
Dereceden Kişiler: Sadıkemini Ali Efendi, Kiracılar, komşu çocukları,
muhasebeci, çarşıdaki esnaf, Mandıracıoğlu, Nalbant kalfası Mehmet Kalfa, Tahir
Efendi, Şevki Usta, Avukat Zühtü,
3.c Zaman
Hikaye
tahminen 5-6 aylık bir zaman dilimi içerisinde geçiyor. Binbaşının evi tutması,
evden çıkması, yeni gelen kiracıların evde oturma süresi zaman zaman hikayede
verilmiş.
“Üstünden
bir ay geçti, iki ay geçti kirayı vermediler..” (Sayfa: 174)
3.d Mekân
Satıdüzü denilen kıyıcak bir yerde genişçe
bahçe içinde bir ev, mahalle, saraç İbrahim Efendi’nin dükkanı, kahve
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: “Ev Ona Yakıştı” hikâyesinde, milletin sözüne kanarak,
evine gözü gibi bakan kiracısının kıymetini bilmeyen bir ev sahibinin, evini
yüksek fiyatla bir başkasına kiralaması, yeni kiracılar evi kısa sürede harabeye
çevirince çok pişman olması, evini yarı fiyatına eski kiracısına satması
anlatılır.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Etrafımızdaki insanların her söylediğini dikkate alıp
hayatımızı ona göre şekilledirirsek yaptıklarımızdan her zaman pişmanlık
duyarız.
5. Anlatım
5.a
Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmıştır. Yaşananları
kamera tarafsızlığıyla, kahramanların kendi ifadelerini olduğu gibi aktarmış.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Yazar sade, açık bir dil kullanmıştır. Çok uzun olmayan, anlam
karışıklığı yaratmayan cümleler kurmuştur. Herhangi bir şive ya da ağız
özelliğine yer vermemiştir. Esendal yalın anlatımıyla konuyu en iyi biçimde
ortaya koymuştur.
Yazar
Şevket Esendal gayet sade, açık bir Türkçe’yle ders niteliğinde bir olayı
hikâye etmiştir. Yazarın yorumu yok. Okuyucular tarafından zevkle okunup,
beğenilecek bir hikayedir. Bu hikâyede binbaşı, iyi niyeti ve insanca
davranışından dolayı okuyucunun takdirini kazanır. Yazar, Binbaşı Ali Bey’in
kişiliğinde iyi bir insanın, dürüst bir insanın, iyi bir kiracının nasıl olması
gerektiğini gösterir. Binbaşı, adam gibi adamdır. Yıkıntı halinde kiraladığı
evi onarır, çiçek gibi yapar. Bunun karşılığında ev sahibinden tek bir kuruş
istemez. Peki ev sahibi ne yapar? Kiracısına teşekkür etmesi gerekirken, sağın
solun dolduruşuna gelip evini yüksek bir fiyatla başkasına kiraya verir.
Binbaşı kendisine yapılan haksızlığa rağmen iyi niyetinden, insanlığından ödün
vermez. Ev sahibine çok kızgın olmasına rağmen, evi özenle boşaltır, eve hiç
zarar vermez. Binbaşı bu örnek davranışıyla okuyucudan alkış alır. Ev sahibinin
hatası, sağın solun sözüyle, neyin doğru neyin yanlış olduğunu iyice tartmadan
hareket etmesidir. Yazar, kişiliği oturmamış ev sahibine yaptığı yanlışın
bedelini pahalıya ödetir. Silgioğlu’nun çiçek gibi evini, yeni kiracılar kısa
sürede harabeye çevirirler. Kiracıdan kurtulur, bu kez de boşta kalan ev,
hırsızların talanına uğrar. Hikâyenin sonunda ev sahibinin aklı başına gelir,
yaptıklarına pişman olur.
HİKAYE: ASILSIZ BİR SÖZÜN ESASI
3.a Olay Örgüsü
*
Hikâyenin Özeti: “Halk arasında tarikat yapılıyor” diye bir söz ortaya atılır.
Hikayede bu sözün aslı nedir ondan bahsediliyor. Yirmi yaşlarında bir
delikanlının ablası ve çocukları için yardım arayışından bahsedilir. Eniştesi
cinayet işleyen delikanlı valiye giderek ortada kalan çocukların geçim
sıkıntısı çektiğini valiye aktarması, valiliğin ya çocuklara bakması ya da
eniştesini serbest bırakması talebi vardır. Vali delikanlıya böyle bir şey
olamayacağını söyler, belediye başkanına yönlendirir, belediye başkanı
yüzbaşına yönlendirir. Çocuk en nihayetinde eli boş bir şekilde geri döner. Bir
amelenin bu şekilde hak arayışı içerisine girmesi halk arasında şüpheye sebep
olur. Bu şüphe de bu sözün yayılmasını sağlar. Hikayenin sonunda bu sözün esası
budur denir
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde “Halk arasında tarikat yapılıyor” biye bir sözden bahsedilir.
Düğüm:
Hikâyenin bu bölümünde yirmi yaşında bir amelenin eniştesi için hak araması
anlatılmıştır.
Çözüm:
Çözüm bölümünde “Amele arasında tarikat varmış” sözünün esasından söz
edilmiştir.
3.b
Kişiler
* 1.
Dereceden Kişiler:
Durmuş:
Amele, Üstü başı pek düzgün olmayan, yirmi yaşlarında, esmer yağız bir
delikanlı.
Marangoz
Ahmet: Enişte
Kahramanlar
hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
* 2.
Dereceden Kişiler: Vali, Belediye başkanı, Yüzbaşı Hakkı Bey, Kaynanası,
* 3.
Dereceden Kişiler: Arabacı, banka muhasebecisi.
3.c Zaman
Hikayede
net bir zaman yok. Durmuşun vali ile görüşmesinden hana dönüşüne kadar geçen
süredir.
3.d Mekân
Vilayet,
Belediye, Han hikayenin mekânıdır.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Yirmi yaşında bir amelenin ortada kalan ablası, çocukları
için yardım arayışı ve bu durumda ortaya atılan bir dedikodunun esasından
bahsediyor.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Her söylenenin arkasında başka bir gerçek yatar
5. Anlatım
5.a
Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmıştır; kendi düşüncelerini
de hikâyeye katmıştır, kahramanların davranışlarını genelde beğenici ve tasdik
edicidir.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Yazar sade, açık bir dil kullanmıştır. Herhangi bir şive ya da
ağız özelliğine yer vermemiştir. Esendal yalın anlatımıyla konuyu en iyi
biçimde ortaya koymuştur.
HİKAYE: EŞEK
3.a Olay Örgüsü
* Özet:
Mustafa tuza giderken istasyonda mola verir. Ekmeğini yerken bir yandan da
trenleri düşünür, bir an kendine geldiğinde eşeğinin yanında olmadığın görür.
Dünya başına yıkılmış gibi olur, eşeğini aramaya koyulur ama hiçbir yerde
bulamaz, yavaş yavaş köyünün yolunu tutar, biraz ilerlemiştir ki, yolun üstünde
bir karartı görür bir de bakar eşeği, yüreği oynar, eşeğine biner bir türkü
tutturur, yoluna devam eder.
*
Teknik Bakımdan İnceleme: Mustafa’nın mola vermesi, eşeğini kaybetmesi serim
bölümünde, Eşeğini her yerde araması, köyüne gitmek için yola koyulması düğüm
bölümünde, Mustafa’nın eşeğini bulması ve mutlu bir şekilde yoluna devam etmesi
çözüm bölümünde anlatılmıştır.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Mustafa: Topal Durmuş’un oğludur.
Eşek:
Hikâyede geçen önemli bir figürdür. Hikâye bu figür üzerine kurulmuş, başlığı
yine bu figür belirlemiştir.
3.c Zaman
Tuza
giden Mustafa’nın mola verdiği zaman
3.d Mekân
İstasyon
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Mustafa’nın eşeğini kaybetmesi ve tekrar bulması.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: “Tanrı köylüyü sevindirmek isterse eşeğini kaybettirir,
sonra gene buldurur.” Bu ana fikir hikâyenin sonunda yazar tarafından dile
getirilmiştir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi her şeyi bilen kişi olarak anlatmıştır.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Dili sade, açık ve anlaşılırdır. Hikayedeki kahraman köylüdür ve
köylü ağzıyla konuşturulmuştur:
“-
Ne istiyorsun, dedi.
-
Kölüğü yitirdim...” (sayfa:199)
“-
Ne dikiliyon, gidip eşşeğini arasana!
-
Nerede arayın?” (sayfa:199)
Hikâyeden
çıkarılacak ana fikir yazar hikâyenin sonunda vermiş, okuyucunun yorum
yapmasına izin vermemiştir.
HİKAYE: HASTANENİN YEMEK TABLASI
3.a Olay Örgüsü
* Özet:
Hastanede geceleri yaşanan gürültüden hastalar şikayetçi olur. Başhekim
nedenini araştırır. Hastaneye alınan yeni yemek tablasının aşağı katın
koridorlarından geçmemesi, geçirmek için uğraşılırken tabak, kaşık, her şeyin
yerlere dökülmesi gürültünün nedeni olarak tespit edilir. Hastanede bunun
dışında konuşmalar, gürültü yapmalar, hastalarla hasta bakıcıların
tartışmaları, anlaşılmaz sövüşmeler de vardır; fakat yemek tablasının dışarı
çıkarılması çözümlendikten sonra bir daha şikâyet olmaz.
*
Teknik Bakımdan İnceleme: Serim bölümünde hastanede çıkan gürültünün nedeninin
araştırılması anlatılmıştır. Gürültünün kaynağının yeni yemek tablası olduğunun
bulunması ve dışarıya çıkarılmasında yeni ir yol bulunmaya çalışılması düğüm
bölümünde; yemek tablasının pencereden çıkarılmasına karar verilmesi ve
şikayetlerin bitmesi sonuç bölümünde anlatılmıştır.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Başhekim, dahiliye müdürü, nöbetçi hekim, hademe Tahir, hastabakıcı
Hediye Hanım, Ayı Recep, cildiye hekimi, hikâyede geçen kahramanlardır, fakat
bu kahramanlara ait herhangi bir fiziki ve psikolojik özelliğe yer
verilmemiştir.
3.c Zaman
Hikâyede
zaman gerçek bir zamandır ve bir iki günlük bir süreyi kapsamaktadır.
3.d Mekân
Hastane hikâyenin mekanıdır.
4. İçerik/Muhteva
* Hikâyenin Konusu: Geceleri hastanede çıkan gürültü.
4.a Ana Tema
* Hikâyede Ana fikir: Alışılanın dışındaki gürültüler hemen
fark edilir ve rahatsızlık verir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
* Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi her şeyi bilen kişi olarak
anlatmış, kendi yorumuna da yer vermiştir.
“O kadar dalgındır ki, tabla düşmüş, gürültü olmuş hiç
aldırmıyorlar, konuşuyorlardı.” (sayfa:206)
5.b Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Sade, açık ve anlaşılır bir dille yazılan hikâyede argo
kelimelere, küfürlü söyleşilere yer verilmiştir.
“.
Hınzır herif, bir daha arkama düşsün ben ona gösteririm. Yirmi altı liramı aldı
kaçtı, orospulara yedirdi. Zehir zıkkım olsun.” (sayfa:205)
Hikâyede
tasvir ve tahlillere yer verilmemiştir, ayrıntılara rastlanmaz. Basit bir
anlatım, günlük konuşma dili hikâyenin anlatımı belirler. Güzel, zevkle
okunacak bir hikayedir.
HİKAYE: DÜĞÜN DÖNÜŞÜ
3.a Olay Örgüsü
* Özet:
Gittiği düğünde iyice sarhoş olan Rıfat Efendi evinin yolunu tutar. Karanlıkta
çukurlara bata çıka ilerlerken kandilleri yaptırmadığı için belediye reisine de
söylenir. Az bir yolu kalmıştır ki, karşısına bir köpek çıkar, köpek Rıza
Efendi’nin ilerlemesine bir türlü izin vermez, sonunda köpeğin sahibi gelir,
köpeğini alır, Rıza Efendi’de yoluna devam eder. Çamurlara bata çıka bir de
türkü tutturur.
3.b
Kişiler
* Hikâyenin
Şahıs Kadrosu: Rıfat Efendi: Elli yaşlarında bir saatçidir.
Yetim
Salih’in oğlu: Köpeğin sahibidir.
Hikâyede
bir de Rıfat Efendi’nin yolunu kesen köpek figürü vardır.
3.c Zaman
Hikâyenin
başında zaman belirtilmemiştir.
“Gece
yarısını iki saat geçiyor...” (sayfa:209)
3.d Mekân
Hikâyede
mekân mahalledir, bazı yer isimleri de belirtilmiştir.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Sarhoş Rıfat Efendi’nin evine dönmesi
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Sarhoş insanın başına her şey gelebilir.
5. Anlatım
5.a Bakış Açısı, Anlatıcı
Bakış
Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmıştır.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: İstanbul Türkçe ’si ile yazılmıştır. Sade, açık bir dil
kullanmakla beraber küfürlü kelimelere de yer verilmiştir.
“Hani
ulan Belediyenin kandili! Kahbe Belediye Reisi, al oğlum paraları, ye!”
(sayfa:209)
Hikâyede
köpeğe ait yansıma seslere yer verilmiştir.
“-
Hav, hav, hav…….
-
Hırrrr, hav hav hav…” (sayfa:210)
Yazar
hikâyenin anlatıcısı olmakla beraber kendine ait düşünceleri dile getirmekten
geri kalmamıştır.
“Saatçi
Rıfat Efendi, ellilik bir ihtiyar, düğün evinde kafayı tütsülemiş, evine
dönüyor.”
(sayfa:209)
HİKAYE: İŞİN BİTTİ
3.a Olay Örgüsü
*
Hikâyenin Özeti: Yeniköy’ün Muhtarı Halil, tarla dönüşü kendisini jandarmanın
beklediğini öğrenir. Jandarma, karakol kumandanının kendisini çağırdığını
söyler. Gidecekleri yer, köye dört saatlik uzaklıktadır. Kumandanın yanına
gitmek demek, dört gidiş dört de geliş sekiz saatlik yol demektir. Halil,
yatsıdan sonra karakola varır. Nöbetçi, kumandanın devriyeye çıktığını söyler.
Halil, beklemeye başlar. Gece serindir, biraz üşür, heybesini sırtına örtüp
uyur. Sabahleyin kumandanla görüşür. Kumandan, kendisini bölük kumandanının
istediğini söyler. Bölük kumandanının yanına gitmek demek, altı saatlik yol
demektir. Halil çaresiz, yola düşer. Beş saat sonra bölük kumandanının
karşısındadır. Kumandan, nüfus dairesine gitmesini, oradan çağrıldığını söyler.
Halil, yarım saat de burada bekler. Nüfus memuru, askerlik işlemleri için
köyden Hasan adında bir genci sorar. Muhtar Halil, o gencin iki gözünün de kör
olduğunu söyler. Nüfus memuru, önündeki dosyada, bu gencin kör olduğu
bilgisinin zaten yazılı olduğunu fark eder. “Köyüne git, işin bitti!” der.
*
Teknik Bakımdan İnceleme:
Serim:
Bu bölümde İşine gereken ciddiyeti göstermeyen bir nüfus memurunun bir anlık
Dikkatsizliği, Yeniköy muhtarının boş yere saatlerce yürüyerek eziyet görmesine
sebep olmuştur. Askerlik şubesinin köylü bir genç hakkında bilgi istemesidir.
Düğüm:
Hikâyenin bu bölümünde Hasan adındaki bu gencin iki gözünün kör olduğu, yani
askerlikten muaf olduğu zaten evraklarda yazılıdır. Hasan adındaki bu köylünün
dosyasına bakılmadan, bu genç hakkında bilgi almak amacıyla Yeniköy muhtarı on
saatlik yoldan çağrılmıştır.
Çözüm:
Çözüm bölümünde Muhtarın verdiği bilgi zaten evraklarda yazılıdır. Nüfus memuru
kabahatini anlar, fakat iş işten geçmiştir.
3.b
Kişiler
* 1.
Dereceden Kişiler:
Seleci
Haliloğlu Halil: Uzunca boylu, kösece sakallı, sessiz bir adam.
Hüseyin
Efendi: Nüfus katibinin yamağı, bacakları kısa, gövdesi uzun, tosbağa gibi bir
oğlan.
Kahramanlar
hakkında detaylı bilgi verilmemiştir.
* 2.
Dereceden Kişiler: Jandarma, Köse Ademoğlu Hasan
* 3.
Dereceden Kişiler: Köyden bir çocuk, jandarma, iki köylü, işsiz bir delikanlı,
Karakol komutanı, yüzbaşı, Aziz Efendi,
3.c Zaman
Bir
günlük bir süre hikâyenin zamanını oluşturur. Hikâyede beş altı saatlik yol,
gece sabaha kadar beklemesi belirtilmiştir.
“Halil
“Altı saatlik yol” diye düşündü” (Sayfa: 32)
3.d Mekân
Yeniköy,
Jandarma karakolu, Nüfus müdürlüğü hikayenin mekânıdır.
4. İçerik/Muhteva
*
Hikâyenin Konusu: Beceriksiz ve sorumsuz bir nüfus memurunun dikkatsizliği yüzünden,
bir köy muhtarını on saatlik yoldan boşu boşuna çağırtması, sonra da “işin
bitti” diyerek göndermesidir.
4.a Ana Tema
*
Hikâyede Ana fikir: Memduh Şevket bu hikâyesinde beceriksiz, sorumsuz memur
tipini eleştirir. İşini doğru yapmayan memurun başkalarının hayatına nasıl
zarar verdiğidir.
5. Anlatım
5.a
Bakış Açısı, Anlatıcı
*
Bakış Açısı: Yazar hikâyeyi üçüncü şahıs ağzından anlatmıştır; kendi
düşüncelerini de hikâyeye katmıştır, kahramanların davranışlarını genelde
beğenici ve tasdik edicidir.
5.b
Dil/Anlatım/Üslup
*
Dil ve Üslup: Yazar sade, açık bir dil kullanmıştır. Çok uzun olmayan, anlam
karışıklığı yaratmayan cümleler kurmuştur. Herhangi bir şive ya da ağız
özelliğine yer vermemiştir. Esendal yalın anlatımıyla konuyu en iyi biçimde ortaya
koymuştur.
Ali YETGİN
Türkolog / Editör / Yazar
6. Hikaye Hakkındaki Değerlendirmeler
OTLAKÇI ADLI HİKAYE KİTABININ GENEL
DEĞERLENDİRİLMESİ
Memduh
Şevket Esendal Türk hikayeciliğinde önemli bir yere sahip isimlerden biridir.
100’ü aşan hikayelerinde hep bu toprağın insanlarını, sorunlarını anlatmıştır.
Esendal bu kitabındaki hikayelerinin tamamında halkın içindeki tiplere yer
vermiş, onları anlatmıştır, hep sıradan insanın hikayesini yazmıştır.
Hikayelerini yazarken gözleme önem veren yazar, yorum gerektirmeyecek yakın bir
anlatımı ilke edinmiştir. Bir oyun yazarının kişileri tanımlaması gibi kısa
cümlelerle kahramanlarını anlatmıştır. “Arabacım, uzun boylu, yirmi yaşlarında
kadar, yanız yüzlü, eğri bakışlı bir oğlan” (Arabacı Ali); “Minderlerden
birinin köşesine sekiz-dokuz yaşlarında, ince, saz benizli bir kızcağız
oturmuş.” (İki Ana İki Kız).
Hikayelerde
yalnız kişilerin değil, olayların geçtiği yerler anlatılırken de çok sade bir
dil kullanılmıştır. “Sıcak yaz gecesi, mahalle kahvesinin önündeki setin üstü
sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir havuz, içinde gazoz şişeleri,
etrafında biraz çimen, kına çiçekleri.” (Pazarlık)
Esendal’ın
bu yalın anlatımı, bu arı dili hikayelerinin tamamına hakimken bazı hikayeleri
bu özellikten yoksun kalmıştır. “…… yirmi amele ile kat’iyyatta mubaşeret
olunmuş ve ameliyat dahi yevmen fe yevmâ terakki etmekte bulunmuş.” (Mülahazat
Hanesi”
Memduh
Şevket Esendal, dil ve anlatımda olduğu gibi durum hikayesi yazma konusunda da
son derece başarılıdır. Bu hikaye kitabında bulunan hikayelerin büyük bir bölümü
durum hikayesidir: “Söylüyor, Otlakçı, Bir Kadının Mektubu, Türbe) Esendal’ın
durum hikayesindeki başarısını olay hikayelerinde de görmek mümkündür: (İki
kadın, Döğüş, Haydar Beyin Sakalı)
Yazar
toplumun değişik kesimlerini anlatmış, anlattığı her kesimden insanı yaşadığı
ortamında ele almıştır (Döğüş, Düğün Dönüşü, Eşek). Zaman, Esendal’ın
hikayelerinde farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bazı hikayelerinde uzun
zaman dilimlerini, birkaç farklı zamanı birlikte görmek mümkündür. (Arabacı
Ali, İki Kadın)
Bütün
bu inceleme ve değerlendirmelerin ışığında Esendal’ın hikayeciliğimizde bir
çığır açtığını söyleyebiliriz.
Otlakçı Hikayesi Hakkında İnceleme
Örnekleri
- Bülent Sakça
“Otlakçı” hikâyesinde,
uyanık ve yüzsüz bir otlakçının, kahve arkadaşını çileden çıkarması anlatılır.
Anlatıcı konumundaki hikâye kahramanı, kendisinden sürekli olarak tütün içen
Mahmut Efendi’ye daha fazla dayanamaz. “Efendim, tütün tabakasını ortada
bırakmaya gelmiyor, insafsız herif, tütünün ne kadar saçak yeri varsa içti, tozları
bana kaldı. Çok otlakçı gördüm ama böylesine hiç rast gelmedimdi.”
Hikâye kahramanımız, Mahmut Efendi’ye, sigara sararken
uyanıklık yaparak tütünün sadece saçak kısmını koyduğu, tozunu da kendisine
bıraktığı için kızar. Otlakçı Mahmut Efendi, tütünün pek içimli bir şey
olmadığını, tütün gibi mundar bir şeye para verecek kadar enayi olmadığını
söyler. Bir sigara için kendisine bu kadar söz söylediği için tütün sahibini
ayıplar. Kahramanımız daha fazla dayanamaz, otlakçı arkadaşını “birader bir
daha benim yanıma gelme, benimle de konuşma. Bir gün öfke ile kafana bir şey
vururum, başıma bela olursun, anladın mı?” diye azarlayarak yanından kovar.
Ertesi gün Mahmut Efendi, özür dilemek için sabahleyin
erkenden kahramanımızın evine gider. Pişman olduğunu söyler, özür diler.
Kahramanımız, özür dilemek için evine gelen birini kovamaz. Kahve pişirtir,
önüne de bir kâse dolusu tütün koyar. Otlakçı Mahmut Efendi, kısa sürede bir
kâse dolusu tütünü içer. Tütünün saçak kısmını içtiğinden kâsenin dibinde
tozlar kalır.
Esendal bu hikâyesinde, otlakçılık yapan insanların
çevresindeki kişilere verdiği rahatsızlığı, otlakçılığın nasıl güçlü bir
alışkanlık olduğunu, otlakçıların hem suçlu hem de güçlü bir tavır
takındıklarını göstermeye çalışır. Otlakçılığın iki yönü vardır: Birincisi,
otlakçılık yapan kişilerin bu işten aldıkları keyiftir; ikincisi, otlakçılar
yüzünden rahatsız olan insanların durumudur. Yazar, otlakçılığın iyi bir şey
olmadığını, hiç kimsenin otlakçılık yaparak çevresindeki insanları rahatsız
etmeye hakkı olmadığını anlatmaya çalışır. Otlakçılığın da bir sınırı, bir
inceliği vardır. Hikâye kahramanı daha önce de pek çok otlakçı görmüştür.
- Doç. Dr.
Oktay YİVLİ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
ANLATICI VE PERSPEKTİFTE YENİ BİR
SINIFLANDIRMA GİRİŞİMİ
Esendal’ın
(1989) “Otlakçı” öyküsünde merkezî bir karakter olan anlatıcı, Mahmut
Efendi’nin otlakçılığının hikâyesini anlatır (66-70). Anlatıcı karakteri
öfkelendiren durum, tü- tününü başkasıyla paylaşmak değil; Mahmut Efendi’nin
kaba tütünü alıp tozunu ona bırakmasıdır. Otlakçı tip, tütünü “murdar” ve
“mekruh” olarak nitelemekle birlikte herkesin tütününe ortak olmaktan da geri
kalmaz. Sonunda kahvede başkarakterin hışmına uğrar. Anlatıcı karakter, ondan
kurtulduğunu düşünürken bir sabah özür dilemeye gelen Mahmut Efendi, hiçbir şey
498 olmamış gibi otlakçılığa kaldığı yerden devam eder. Öyküde bulunan itirafçı
tipindeki anlatıcı, başından geçen bu özgül olayı meddah üslubuyla -karşısında
birisi varmış gibi- aktarır. Bu öyküdeki anlatıcının öncekilerden farkı, bir
dinleyenler topluluğunu açıkça varsayması ve yüksek sesle olayı anlatıyor gibi
davranmasıdır
Kaynakça
* Memduh Şevket Esendal, Otlakçı, Bilgi Yayınevi, 14. Basım, Ağustos
2016 (Alıntılar bu baskıdan yapılmıştır.)
* Tabip
Gülbay’ın “Memduh Şevket
Esendal’ın Toplumsal ve Siyasal Görüşleri” adlı doktora tezi çalışması
* Mustafa Şerif Onaran’ın Memduh Şevket
Esendal’ın “Otlakçı” adlı
hikâye kitabı için yazdığı önsöz.
* Mavi
Yeşil Dergisi’nin Mayıs-Haziran 2012’deki 75. sayısında yayımlanmıştır.
* ANLATICI VE PERSPEKTİFTE YENİ BİR
SINIFLANDIRMA GİRİŞİMİ Doç. Dr. Oktay YİVLİ Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi,
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Yayınları: 13, II. Uluslararası Türk
Kültürü Araştırmaları Sempozyumu Bildiri Kitabı
* Bilgin GÜNGÖR, MEMDUH ŞEVKET ESENDAL’IN
ADLI HİKÂYESİNİN GÖSTERGEBİLİMSEL BİR ANALİZİ
Ali YETGİN
Türkolog / Editör / Yazar
alibugrayetgin@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder