Toplum, herhangi bir insan topluluğundan ziyade görünmeyen boyutları olan bir ilişkiler yumağıdır. Bu insan topluluğunu toplum haline getiren ve çekirdeğini oluşturan “Kültür” dür. Beşeri ilişkileri tesadüften çıkarır ve anlamlı ilişkilere çevirir. Çekirdek ekseninde gelişen beşeri ilişkiler insanlar arasındaki bağı anlamlaştırır. Kültür bir takım değer yargılarını içinde barındıran bir yapıdır. Bu değerler ise toplumu oluşturan bireylerin ortak değer yargılarıdır. Kültür soyut ilkelerle oluşur, göremezsin, dokunamazsın ancak yaşarsın.
Kültürün merkezinde değerler vardır, değerler ise toplumun yaşadığı tarihi süreç içerisinde gelişerek bu güne ulaşır. Bu değerlerin merkezinde ise dini inançlar vardır. Bu inançlar soyut değerleri somutlaştırarak toplum içerisinde otokontrolü ve beşeri ilişkileri belirler, düzenler ve anlamlaştırır. Kültürün daha somut ve görünebilen ögeleri ise töreler, giyim tarzı, folklörü… gibi ögelerdir. Kültürü oluşturan bütün bu ögeler sürekli birbiriyle etkileşim halindedir.
Kültürün bir başka halkası da devlet, hukuk gibi toplumsal kurumlardır. Son halka ise insanlardan oluşan topluluktur. Bütün bunlar birbiriyle etkileşim halinde toplumu oluşturur. Her insan belirli bir toplumun içerisinde doğar ve doğduğu günden itibaren hayatının son evresine kadar toplumu oluşturan unsurlarla etkileşim içerisinde olur. Bireyin kişiliği bu değerlerle oluşur ve bireyde “ben ile biz” arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. İşte bu kimliktir. İnsan bu kimliği bireysel tarihi içerisinde yakalar. Kimlik kirliliğinin oluşmaması için bireyin doğduğu günden itibaren aile, eğitim, inanç sistemi, toplumsal ve beşeri ilişkiler ekseninde karşılıklı etkileşim halinde bireyin hayatında yer alması gerekmektedir. Birey bunlardan bir veya birkaçı ile bütünleşmez ise milli kimlik oluşmaz. Bu kimliğin sağlıklı bir şekilde oluşması için tarih bilincinin olması lazımdır. Çünkü toplumu oluşturan unsurlar tarihi bir süreçten gelmektedir. İnsan olmak, kendimizi ve dünyayı tanımak için tarih bilincine sahip olmak gerekir. Etnisite gelenekle oluşmuş küçük bir topluluktur. Irki temayüllerin tümünü içerisinde barındırmaz, milletleşmemiş bir yapıdır.
Türk diye bir etnisite yoktur. “Türk” bir milletin bütün değer yargılarını içerisinde barındıran özelliğidir, birçok etnisiteyi de içerisinde barındıran milletin genel adıdır. Türkiye’deki etnisitelerin politik destekle gündemde tutulması Türk Kimliğine ve millet anlayışına karşı çıkartılmış, küresel sermayenin ve emperyalizmin böl-parçala-yönet taktiği ile ortaya koyduğu bir oyundur. Bu etnisiteler önemli değildir. Zaman içerisinde bu kaybolacaktır. Çünkü Türk Milletleşmiştir. Etnik kimlik zor ve tutucu bir kimliktir. Ondan kurtulup millet olma şuuru zor ortaya çıkar, milletleşmeye karşı direnirler.
Milli kimliğin bilincinde olan her birey milliyetçidir. Milliyetçilik bir milletin bağımsızlığını, vatanını ve milletini oluşturan değer yargılarına karşı beslenen sevgi ve bu sevginin eyleme dönüşmüş halidir. Modernleşme bir milliyetçilik hadisesidir. Milliyetçilik hem bir duygu hem de bir ideolojidir. Küreselleşen dünyada kendi değer yargıları ile yaşama ve başkalaşmadan çağa ayak uydurarak milli benliğini ve kimliğini yaşatma savaşıdır.
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!
Ali YETGİN – Yeniden Fetih
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder