Son zamanlarda yazı yazmaya pek fırsatım olmuyor. Daha çok duygu ve düşüncelerimi, gündeme dair yorumlarımı sosyal paylaşım sitelerinde paylaşıyorum. Yeniden kalemimizi köşemizin emrine vereceğiz lakin uzun bir aradan sonra ilk yazımda değerli hemşerim Ali Can Barlas'ın bana gönderdiği yazısına yer veriyorum.
Sivaslı bir kardeşimizin son günlerde yaşanan hadiselerle alakalı kaleme aldığı, aslında bugünün Türkiyesinde yaşananların tarih tekerrürden ibarettir sözünü doğrularcasına tespitlerini sizinle paylaşıyorum.
15 Mart 2013
Cuma/Sivas
Bugünlerde neler oluyor ? Gündemde bu denli önemli olaylar varken Türk insanı üzerinde ki ölü toprağından niçin kurtulma eğilimi göstermiyor? Neden herkes şok vaziyetinde geleceğe kuşku ile bakıyor?
Çünkü, Türk milletine karşı amansız bir biçimde yürütülen psikolojik harekât son raddeye ulaşmıştır. Her türlü inancı ve değeri planlı bir şekilde istismar edilen milletimiz çaresiz bırakılmak istenmektedir. Nitekim amiyane tabirle sopanın iki ucu da pislik içinde. Bakınız bir örnek çerçevesinde fikriyatımı izah edeyim.
Memleketimin mukaddesatı en son işgal günlerinde bu denli ayaklar altına alındı, yine Türk insanı en son bu kadar çaresiz bırakıldı. Önce bahsettiğim hadiseyi anımsatayım, daha sonra günümüzle benzeştiği noktalara değineyim. Mondros Anlaşmasını müteakip işgal kuvvetleri Payitahta çıktığında tüm halk terhis edilen asker yerine kendinin savaşması gerektiği kanaatine vardı. Fakat Bab-ı Âli'nin halkı sağduyu ve sükunete davetiyle beraber halk bocaladı. Akabinde İttifak Kuvvetleri ve evlatlıkları Yunanistan Anadolu'yu işgale devam etti, azınlıkları kışkırtıp halkı işgale zemin hazırlamaya teşvik etti. Vatanını, ırzını, haysiyeti savunan her bir Anadolu insanı "hain" olarak deklare ediliyor, hükümet ise onları onaylar şekilde davranıp geleceği parlak bir subayı halkı hizaya getirmek için Anadoluya yolluyordu. O günlerde, işgale karşı duran isyancı, çanak tutan vatanperver…
Şimdi günümüze dönelim. Bebek katilini ve BDP mensuplarını ittifak kuvvetleri, Osmanlı Sadareti'ni AKP hükümeti yerine koyalım. Anadolu insanı yine aynı boşlukta.. Hatırlattığım olayla günümüzdeki olayların ortak noktası ise 17-18-19-20-21 Mart tarihlerinde Türkiye'de cereyan edecek olaylar silsilesi. Doğal olarak basın da yazılı ve görsel olmak suretiyle, her alanda bu mitingleri haber yapıyor. Yazıktır ki Sinop ve Samsun illerinde olan milletin meşru müdafaa olarak gösterdiği reaksiyon sözde barış sürecini baltalamak olarak sunuldu.
Peki bu manzara karşısında Anadolu insanının haleti-i ruhiyesi ne vaziyette ? Normal şartlarda memleketinde böyle bir rezalete şahit olan vatandaş yapılan edepsizliğe olan kızgınlığı dile getirip sövse, şiddete başvursa Sinop ve Samsun'da olduğu gibi provokatör diye yaftalanacak. Sussa onca toprak altında kalan vatan evladının vebalini omuzlarına alacak.
İttifak kuvvetleri Ermeni, Rum ve Kürt azınlıkları isyana teşvik ederken Anadolu insanının buna seyirci kalacağını mı sanıyordu ? Elbette hayır. Peki bunu yapma sebebi neydi ? İşgale zemin hazırlamak.
BDP mensupları bu mitinglerin halkı galeyana getireceği bilmiyorlar mı ? Elbette biliyorlar. Bilmeseler yapacakları mitinglerin provokasyona açık olduğunu, Türkiye'de barış istemeyen (!) gizli odakların ve ırkçı kesimlerin mevcudiyetini televizyonlarda bangır bangır bağırırlar mı ?
Örnekte çıkar yol; Vatanperver bir askerin önderliğinde, mevcut devletten vazgeçip yeni bir devlet tesis etmekti. Bedeli yüzlerce vatandaşın canından, Misak-ı Milli'de yer alan Musul, Kerkük ve Batum'dan vazgeçmek oldu.
Günümüzde ise ne yıkılmasına göz yumacağımız bir devletimiz ne de kaybetmeye tahammül göstereceğimiz tek karış toprağımız yoktur. Asıl o insanların İmralı canisine özgürlük adı altında tertip ettikleri toplantılar, milli birlik ve beraberliği kökünden dinamitleyen, tarifi imkansız acılarla tesis edilen Cumhuriyet’in en talihsiz olayıdır.
Ali Can Barlas
Ali Yetgin
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder