21 Ocak 2012 Cumartesi

Bir harf öğrettik 10 yıldır sürünüyoruz.

"Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum" anlayışıyla büyümüş, yetiştirilmiş bir milletin evlatları olarak bugünün tablosundan ben de bir öğretmen-eğitimci olarak utanıyorum. 


Bir harf öğrettik 10 yıldır sürünüyoruz. Bir toplumun geleceğini inşa eden, bir milletin duygu, algı ve düşünce dünyasını inşa eden bir meslek hiçbir iktidar döneminde bu kadar ayaklar altına alınıp, bu kadar kaderine terk edilmedi. Bu bizleri yetiştiren öğretmenlere değil Yüce Türk Milletine yapılan bir zulümdür, bir kültür ve duygu soykırımıdır. 


Ücretli kölelik sistemine uymayan öğretmenlerin başka işlerle uğraşasıyle boş kalan ve ne yaptığı belli olmayan, öğretmenlik formasyonuna dahi sahip olmayanların birçok sıfatla derslikleri doldurulması üzüntü vericidir. "Alimin mürekkebi, şehidin kanından daha mübarektir" anlayışı bakın bir askerin sözlerinde nasıl hayat buluyor.


Aşağıdaki yazı bir asker tarafından Van'daki öğretmenlerin yıkılmış ev adreslerine gönderilmiş. Umarım anlayanlar olur. 


Adını vermeye gerek duymadığım malum bir öğretmen geçen sene 23 Nisan 2010 tarihinde Bismil'de bir terörist öldürüldüğünde "Şehitimiz var. 23 Nisan töreni mi yapacağım bir de!" deyip 5-6 yaşındaki o küçücük çocukları evlerine gönderip yürüyüşe katıldı.


Şimdi size burada anlatmak istediğim sizin de bildiğiniz birkaç önemli husustan bahsetmek istiyorum:


29 Mart 2010 tarihinde MHP Konya Milletvekili tarafından 2/646 numaralı Milli Eğitim Bakanlığında Sözleşmeli Statüde Çalıştırılan Öğretmenlerin Memur Kadrolarına Atanması Hakkında Kanun Teklifi hükümeti oluşturan AKP milletvekilleri tarafından Nisan 2010 içerisinde ki meclis gündemi içerisinde reddedildi. Hükümet sözcülüğünü Beşir ATALAY yapıyordu ve kendisi reddedildiğini ve bütçeye uygun olmadığını söyledi.


Her ne olduysa seçim öncesinde sözleşmeli personel seçim yatırımı olarak kullanıldı. Önce Başbakan televizyonlarda sorulan sorulara "bir şekilde çözeceğiz" dedi. 03 Haziran'da yaptığı bu açıklamadan hemen sonra 04 Haziran günü 632 sayılı KHK çıkarıldı ve tüm sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirildi. Ve öyle haklar verildi ki, doğuda görev yapmak zorunda bırakılmadılar, sözleşmeli görev yaptıkları süreler sayılarak derece ve kademe ilerlemeleri yapıldı, eş durumu dahil tüm atama haklarına sahip oldular. Peki sözleşmeli iken gecesini gündüzüne katıp, eşinden, çocuğundan, annesinden, babasından ayrı dershane yollarında mekik dokuyarak ders çalışıp hakkıyla KPSS puanından yüksek alanların günahı neydi? Bu öğretmenler boşuna mı yüksek puan aldı. Kadroya geçirilenlerin en yüksek puanlısından daha yüksek puanları varken afedersiniz bu arkadaşlar enayi miydi? 05 Haziran günü Cemil ÇİÇEK televizyona çıkıp sözleşmelileri bu kadar süre çalıştırıp seçim öncesinde kadroya geçirdikleri sorulduğunda "tabii ki büyük bir seçmen potansiyeli var onların arasında bunu göz ardı edemeyiz" dedi.


Şimdi buradan bir diğer görüşmeye geçeceğim. Milli Eğitim Bakanı Ömer DİNÇER, TRT HABER kanalında Ali Ahmet BÖKEN'in programına katıldı ve eş durumundan atama isteyen öğretmenlere dedi ki: "Genel çıkarlar her zaman özel çıkarların üzerindedir. Devletten fedakarlık beklememek lazım, vatandaşların da fedakarlık göstermesi gerekir."


Sadece bakanımıza şunu hatırlatmak lazım. Seçim öncesinde çıkarılan o 632 sayılı KHK altında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak kendisinin de imzası var. Şimdi seçim öncesinde kendileri genel çıkarları devletin çıkarlarını mı gözetmişler yoksa özel çıkarlarını düşünüp daha bir ay önce reddettikleri kanun teklifini ne değişti de kabul edip çıkartmışlar?


Devletten fedakarlık beklemesin dediği öğretmenler şimdi deprem şehidi oldular. Onlar ve onlarla beraber hayatta olan binlerce öğretmen fedakarlık gösterdi. Milli Eğitim Bakanlığı ne yaptı? Ailelerinizden ayrı kalmaya devam edeceksiniz dedi. Ama onların yüzünden terörist yandaşı olup daha yeni 24 şehidimizin olduğu gün "bizimkiler kaç asker öldürmüş" diyen öğretmeni o KHK ile kadroya geçirdiler. Sanırım ben devletin fedakarlığını hak etmiyorum da başkaları hak ediyor herhalde.


Van ilimizde gerçekleşen depremden sonra yaşanan acıları büyük üzüntüyle hepimiz takip etmekteyiz. Hayatını kaybeden, canlarını veren fakat ne Milli Eğitim Bakanı ne de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hatırlanmayan ve anılmayan gencecik öğretmenler için üzülmemek elde değil.


Depremde onlarca can kaybı veren öğretmenlerdir, terör saldırısına uğrayan öğretmenlerdir, maddi zorluklar içinde çalışan öğretmenlerdir, gencecik yaşta elinde silahı olmadan şehit edilen öğretmenlerdir, bağlı olduğu bakanlık ve bakanı tarafından sahip çıkılmayan, anılmayan yine öğretmenlerdir…


Her şeyi bir tarafa bırakin ve düşünün Deprem, terör saldırısı, kaçırılma, taciz, hor görülme, ailesinden ayrılma.... Hepsi öğretmenler. Neden öğretmenlerimiz bu kadar çok olumsuzluk yaşamakta ya da bu kadar çok olumsuzluk onların başına gelmekte? Nedeni aslında basit; çünkü durumu ve şartları en kötü olan onlar. 21 yaşında zor şartlara terk edilen onlar. Çoğu bayan olup anne olup çocuğundan eşinden ayrı bırakılan onlar. Devlet tarafından barınağı yapılmadan güvenliği sağlanmayan onlar. Van depreminden sonra açıklamalar yapılıyor: Bir yıl içinde TOKİ kalıcı konutlar yapacak. TOKİ öğretmenlerimiz için neden kalıcı konutlar yapmadı ya da yapmaz? Bu sitelerde öğretmenlerimizin ikamet etmesi sağlanamaz mı? Bunları bir kenara bıraktım hala MEB'den öğretmenlerimiz için bir açıklama bir başsağlığı yok, bir öğretmenimizin cenazesine katılan bakanlık yetkilisi ya da bakan bile yok Üstüne üstlük Ömer DİNÇER UNESCO toplantısı için Fransa'ya gitmiş. Van Valiliğinin sitesine de bir bakın. Depremden başka herşey var. İnsanlar facebooktan kampanyalar düzenliyor. Barbadoslu şarkıcı Rihanna, twitterdan yardım istiyor insanlarımız için. Brezilyalı yazar Paulo Coelho, Kızılayın irtibat numarasını duyuruyor kendi sayfasından. Google akrabalarına ulaşmaya çalışanlar için kişi bulucuhizmetini kullanıma açmış. Bakanlığın sayfası ise hala karartılmamış. Bir başsağlığı mesajı bile yok sitede. 63 öğretmen kaybedilmiş, bir sürü öğretmen yaralı ve kayıp, okullar yıkılmış en çok darbe yemiş olan Eğitim camiasıyken, buranın yöneticileri tarafından hiçbirşey söylenmiyor.


Tarih 26 Ekim 2011... Saat 23.30... Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer bir TV kanalında yardım toplama kampanyasına telefonla bağlandı. İzledim. Ömer Dinçer açıklamalarda bulundu. "Yıkılan bir okul var", "öğrencileri mağdur etmeyeceğiz", "tatili uzattık" söylemleri bunlar. Spiker sonunda sordu "ögretmenlerimiz?" Ama Milli Eğitim Bakanı her şeyi sayıyor, söylüyor ama ağzından öğretmen kelimesi de, ölen öğretmenlerimizin ailelerine başsağlığı mesajı da çıkmıyor.


Öğretmenlerim için çok üzgünüm. Sahipsizler, şartları kötü, ailelerinden en önemlisi de çocuklarından ayrılar, ölümlerinde bile en büyük amirleri tarafından anılmıyorlar. Ben bir asker olarak silah arkadaşlarımızı kaybettiğimizde onun adına hep beraber selam durur saygı gösteririz. Bugün benim görev yaptığım birlikte tüm rütbeli rütbesiz asker saygı duruşu ile kaybettiğimiz eğitim ordusundaki silah arkadaşlarımız öğretmenlerimiz için selam durduk. Ama soruyorum, hangi okul ya da eğitim kurumunda kaybettiğimiz öğretmenler için anma töreni yapıldı merak ediyorum.


Öğretmenlerim... Bayrağımızı birlikte şahlandıracağız. Ruhunuz şad olsun öğretmenlerim. Omzumdaki rütbelerimi taşıdığım müddetçe aydınlattığınız yolun bekçisi olacağıma dinim, namusum, şerefim, bayrağım ve silahım üzerine and içerim 

Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!

Ali YETGİN 2023
www.yenidenfetih.com

Bülent Arınç’tan Ülkücülere Tavsiyeler

Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç Türk cihan devletlerinden biri olan Osmanlının kurulduğu topraklardan Devlet Bey’e ve onun şahsında ülkücülere
 “Bursa’da Herkese 'hemşerim sen nesin?' diye bir sorsun. Kürt kimliğinden daha fazlasını duyacaktır. Sayın Bahçeli ve arkadaşları, şimdiden duyacaklarına hazır olsun. Allah diyor ki 'Ben sizleri şube şube, kabile kabile yarattım. Ta ki birbirinizle tanışın, birbirinizle dayanışma içinde olun'.Allah'ın kabul ettiği bir yaradılışı 'hayır sen olamazsın' diye tersine çevirmek insan hakkı tanımamaktır.” buyurmuşlar.
Şimdi Bülent Arınç Efendinin altını çizerek kullandığı hücurat suresindeki 13. Ayeti kerimeyi biz Türk Milliyetçileri konuşmalarımızda sıklıkla kullanarak Allah’ın insanları millet millet yarattığını ve milliyetçilik duygusunu yok saymanın insan fıtratına aykırı olduğunu her fırsatta dile getiririz.
Birleştirici unsur olan “Türk” kelimesi ve “Türk Milleti” ibaresi karşısında bütün sinir sistemi altüst olan bu efendiler söz konusu kürtlük, lazlık,  abazalık,  çerkezlik... gibi diğer unsurlar olunca Kur’anı Kerimden ayetleri bir bir sıralamaktalar.
Türk kelimesi karşısında birden bire ümmetçi gömleklerine bürünenler, gayr_ı Türk bütün unsurlar üzerinde faşizmin nirvanasını yaşıyorlar. Tarihimizle yüzleşelim diyerek ermeni diasporasının yüzünü güldürüp bu necip milleti dünya kamuoyu karşısında soykırımcı ilan ettiler. Tarihimizle yüzleşelim diyerek dünün isyancılarına, hainlerine iade_i itibar yaptılar.
İktidara geldikleri günden beri Türk Milleti, Türk Devleti ve onun değer yargıları ile bir bir hesaplaşanlar Türkiyeli ve çok kimlikli bir yapıya alışmamızı bize tavsiye ediyorlar. Tavsiye demişken ülkücülerin mazisine bir bakmayı tavsiye ederim Bülent Efendiye.
 Dün Komünist rejime alışmamızı tavsiye edenler ülkücü hareketin iman ve mücadele azmi karşısında kumdan kaleler gibi bir dalgada yok olup gitmiştirler.
Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş Bey seksen öncesinde komünizmle mücadele ederken sağla olan mücadelemizi şimdilik erteliyoruz demişti. Ahlaksızlığın her türlüsü ile mücadele eden ülkücüler, sağla olan mücadelelerinden de Allah’ın izni ile muzaffer olarak çıkıp geleceğin Türkiye’sini inşa etmesini bilecektir.
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!
Ali YETGİN 2023
www.yenidenfetih.com