17 Haziran 2013 Pazartesi

Taksim Gezi Parkı ve MHP!

MHP Yüksek perdeden Gezi Parkı ve ülkede yaşanan gelişmeler hakkında düşüncelerini dile getirmiştir.

MHP hiçbir zaman AKP, CHP, BDP, pkk ve İmralı ile yanyana gelmez. Türk Milletinin her meselesi Milliyetçi Hareketin birinci önceliğidir.

Toplumsal bir tepkiden kendilerine fırsat yaratma gayretinde olan bölücü ve ayrılıkçı unsurlar iyi analiz edilmeli...

Üniversitede, kamuda, sosyal hayatta faşist, ırkçı, kafatasçı gördükleri ülkücüleri harcamak için her fırsatta nerde bu ülkücüler diyenler iyi analiz edilmeli...

Verilmesi gereken her toplumsal tepkiyi provake ederek marjinalleştiren ve iktidarın elini her defasında daha da güçlendiren guruplar var.

Bu marjinal guruplar iktidarın uzun yıllar ülke idaresinde bulunmasının tek sebebidir.

Çünkü Türk Milleti bölücü ve ayrılıkçı bu marjinal guruplarla hiçbir zaman aynı meydanda olmamıştır

Türk Milletinin sesi ve vijdanı olan Ülkücüleri sokağa çekme gayretlerinin ardında bu gerçek gizlidir.

Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin "AKP-CHP-BDP-PKK ve İmralı canisi arasındaki danışıklı dövüş şeklinde kurulan tuzağa Türk milleti düşmez. Öcalan denilen caninin iki ayaklı postası olan bazı vekillerin gezi parkında başrol oynaması düşündürücüdür." ifadesi toplumsal refleksin nerelere çekilmek istendiğini görmemiz açısından önemlidir.

Toplumsal tekisini ortaya koyan insanımız dikkatli olmalıdır. Kamu malına,vatandaşın alınterine zarar veren eylemci kul hakkı yiyerek, haram saltanatı kuran iktidarla aynı seviyeye gelmektedir.Yapılan eylemin masumiyeti kirletilmekte, haklı bir pozisyondan haksız duruma düşülmektedir.

Eylemlere katılanlara tavsiyem Lutfen Taş atma! Küfür etme! Çevreye, dükkanlara, arabalara zarar verme.! Yürü hakkını savun. Haksızlık karşısında susan dil şeytandandır.

Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in ifadesiyle: "En büyük siyasi cinayet milletin devlet sevgisini öldürmektir." İktidar bugün ülkemizi kaosa sürükleyen en büyük cinayetin baş aktörüdür.

Toplumsal tepkiyi orantısız güçle bastırmak isteyen ve itidal çağrısı yapmaktansa tehditler savuran iktidar meşruiyetini kaybetmiştir. Ana muhalefet partisi durumu fırsata çevirmek adına olayları daha da körüklemiştir.

Eylemi amacına uygun yapan tek parti MHP dir.! taş yerine fidan ! apo posteri yerine TÜRK BAYRAKLARI ile protesto etti. Bu Ülkede İyiki MHP var...

Ne Mutlu Türküm Diyene!

Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!

 

Ali Yetgin

twitter @AliYetgin2023

https://twitter.com/AliYetgin2023

Tarih Tekerrürden İbarettir

Son zamanlarda yazı yazmaya pek fırsatım olmuyor. Daha çok duygu ve düşüncelerimi, gündeme dair yorumlarımı sosyal paylaşım sitelerinde paylaşıyorum. Yeniden kalemimizi köşemizin emrine vereceğiz lakin uzun bir aradan sonra ilk yazımda değerli hemşerim Ali Can Barlas'ın bana gönderdiği yazısına yer veriyorum.  
Sivaslı bir kardeşimizin son günlerde yaşanan hadiselerle alakalı kaleme aldığı, aslında bugünün Türkiyesinde yaşananların tarih tekerrürden ibarettir sözünü doğrularcasına tespitlerini sizinle paylaşıyorum. 

15 Mart 2013
 Cuma/Sivas
Bugünlerde neler oluyor ? Gündemde bu denli önemli olaylar varken Türk insanı üzerinde ki ölü toprağından niçin kurtulma eğilimi göstermiyor? Neden herkes şok vaziyetinde geleceğe kuşku ile bakıyor?
Çünkü, Türk milletine karşı amansız bir biçimde yürütülen psikolojik harekât son raddeye ulaşmıştır. Her türlü inancı ve değeri planlı bir şekilde istismar edilen milletimiz çaresiz bırakılmak istenmektedir. Nitekim amiyane tabirle sopanın iki ucu da pislik içinde. Bakınız bir örnek çerçevesinde fikriyatımı izah edeyim.
Memleketimin mukaddesatı en son işgal günlerinde bu denli ayaklar altına alındı, yine Türk insanı en son bu kadar çaresiz bırakıldı. Önce bahsettiğim hadiseyi anımsatayım, daha sonra günümüzle benzeştiği noktalara değineyim. Mondros Anlaşmasını müteakip işgal kuvvetleri Payitahta çıktığında tüm halk terhis edilen asker yerine kendinin savaşması gerektiği kanaatine vardı. Fakat Bab-ı Âli'nin halkı sağduyu ve sükunete davetiyle beraber halk bocaladı. Akabinde İttifak Kuvvetleri ve evlatlıkları Yunanistan Anadolu'yu işgale devam etti, azınlıkları kışkırtıp halkı işgale zemin hazırlamaya teşvik etti. Vatanını, ırzını, haysiyeti savunan her bir Anadolu insanı "hain" olarak deklare ediliyor, hükümet ise onları onaylar şekilde davranıp geleceği parlak bir subayı halkı hizaya getirmek için Anadoluya yolluyordu. O günlerde, işgale karşı duran isyancı, çanak tutan vatanperver… 
            Şimdi günümüze dönelim. Bebek katilini ve BDP mensuplarını ittifak kuvvetleri, Osmanlı Sadareti'ni AKP hükümeti yerine koyalım. Anadolu insanı yine aynı boşlukta.. Hatırlattığım olayla günümüzdeki olayların ortak noktası ise 17-18-19-20-21 Mart tarihlerinde Türkiye'de cereyan edecek olaylar silsilesi. Doğal olarak basın da yazılı ve görsel olmak suretiyle, her alanda bu mitingleri haber yapıyor. Yazıktır ki Sinop ve Samsun illerinde olan milletin meşru müdafaa olarak gösterdiği reaksiyon sözde barış sürecini baltalamak olarak sunuldu.
            Peki bu manzara karşısında Anadolu insanının haleti-i ruhiyesi ne vaziyette ? Normal şartlarda memleketinde böyle bir rezalete şahit olan vatandaş yapılan edepsizliğe olan kızgınlığı dile getirip sövse, şiddete başvursa Sinop ve Samsun'da olduğu gibi provokatör diye yaftalanacak. Sussa onca toprak altında kalan vatan evladının vebalini omuzlarına alacak.
            İttifak kuvvetleri Ermeni, Rum ve Kürt azınlıkları isyana teşvik ederken Anadolu insanının buna seyirci kalacağını mı sanıyordu ? Elbette hayır. Peki bunu yapma sebebi neydi ? İşgale zemin hazırlamak.
            BDP mensupları bu mitinglerin halkı galeyana getireceği bilmiyorlar mı ? Elbette biliyorlar. Bilmeseler yapacakları mitinglerin provokasyona açık olduğunu, Türkiye'de barış istemeyen (!) gizli odakların ve ırkçı kesimlerin mevcudiyetini televizyonlarda bangır bangır bağırırlar mı ?
            Örnekte çıkar yol; Vatanperver bir askerin önderliğinde, mevcut devletten vazgeçip yeni bir devlet tesis etmekti. Bedeli yüzlerce vatandaşın canından, Misak-ı Milli'de yer alan Musul, Kerkük ve Batum'dan vazgeçmek oldu. 
            Günümüzde ise ne yıkılmasına göz yumacağımız bir devletimiz ne de kaybetmeye tahammül göstereceğimiz tek karış toprağımız yoktur. Asıl o insanların İmralı canisine özgürlük adı altında tertip ettikleri toplantılar, milli birlik ve beraberliği kökünden dinamitleyen, tarifi imkansız acılarla tesis edilen Cumhuriyet’in en talihsiz olayıdır.
                        Ali Can Barlas 

Ali Yetgin
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!

Marmara Üniversitesinde Eğitim Hakkı Engellenemez MARUM-DER

Üniversitelerde PKK operasyonları ile yakalanan yüzlerce terörist haberi ortadayken, başarıyla yürütülen KCK operasyonlarında PKK’nın üniversite yapılanmasına işaret edilirken, çıkan öğrenci olaylarında tarafları halen “sağ ve sol” olarak adlandırmak “Pkk’ya masumiyet kılıfı”” giydirme gayretidir.


YÖK yetkilileri ve Üniversite Rektörlükleri acil tedbirlerini almalı, “Biji serok Apo” sloganları atanlarla “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez”  sloganları atanları aynı kefeye koyma gafletinden uzaklaşmalıdırlar.


PKK-KCK’nın üniversitelerdeki yapılanmasının önüne geçilmezse ilerde telafisi mümkün olmayan hataların yaşanması kaçınılmazdır. Devletimizin güvenlik güçleriyle silahlı çatışmaya giren, binlerce vatan evladının canına kasteden, milli servetimizi boşa harcayan bu terör yapılanmasına Devletimizin artık dur deme vakti gelmiştir.

Üniversitelerde son 20 senedir devam eden çatışmaların sorumlusu bölücü örgüt Pkk’dır  ve üniversitelerimizde sağ – sol çatışması değil, Türk Devletine kasteden, Türk Gençlerinin eğitim hakkını ellerinden almaya çalışan Pkklı hainlerin saldırıları vardır.”

Yaklaşık bir hafta önce, İstanbul'un 3 büyük üniversitesi Yıldız, İstanbul ve Marmara Üniversitelerinde PKK'nın şehir yapılanması KCK'lı gruplar eş zamanlı olarak baltalarla ve döner bıçaklarıyla sınavlarına giden Milli hassasiyetleri yüksek Milliyetçi öğrencilere saldırılar düzenlemiştir.

Marmara Üniversitesi Mezunları ve Mensupları olarak üniversitelerde yaşanan bu olaylar bizleri ziyadesiyle üzmüştür. Anadolu’dan bin bir güçlükle İstanbul’a gelen Türkiye Cumhuriyeti devletine gönülden bağlı, vatan topraklarını namusu bilen, Ailelerinin bin bir güçlükle gönderdikleri harçlıklarla kendilerine ve ülkelerine iyi bir gelecek hayaliyle eğitimlerini sürdüren öğrencilerimize yapılan bu saldırıları esefle kınıyoruz.

Bu bağlamda:

Mezunu olmaktan gurur duyduğumuz Marmara Üniversitesi’nde  bir süredir yaşanan olayları üzüntüyle takip etmekteyiz. Olaylar neticesinde, Üniversitemizin  bir grup öğrencisi saldırıya uğramış, ifadelerine başvurulmuş ve kanunen suçsuzlukları ispat edilmiş, serbest bırakılmışlardır. Ancak bu öğrencilerin beraat etmelerine rağmen, okullarına giremediklerini, eğitim haklarının engellendiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Bugüne kadar tarafsız, aydın hocalar tarafından yönetildiğine inandığımız üniversite rektörlüğümüzde, kanunen suçsuz sayılan öğrencilere karşı uygulanan bu tavır, Türkiye'nin sayılı üniversiteleri arasında yer alan Marmara Üniversitesi'ne yakışmamıştır. Bu hatanın farkına varılıp en kısa sürede düzeltileceğini umuyoruz. Aksi takdirde, mağdur durumdaki öğrencilerimize bizler sahip çıkacağız ve çözüme ulaşana kadar hukuki  her  türlü yolla sesimizi duyuracağız.
Marmara Üniversitesinde Eğitim Hakkı Engellenemez  MARUM-DER
Marmara Üniversitesi Mezunları ve Mensupları Dayanışma Derneği 
MARUM-DER
Başkanı Ali YETGİN


Kalemimden akan kan SIZI'dır!

"Kalemimden akan kan bestesidir


Yalanın, yalanın şairi değilem gülüm!


Bu kanda canlanan gül destesidir, 


Yılanın, yılanın şairi değilem gülüm!"







Değerli okurlarım her ne kadar "Dağlıca"dan bahsetmek istesem de kelam edecek tek bir söz çıkmadı dimağımdan.




Duygularına pranga vurulmuşluktan değil, duyguların yoğunluğundan olsa gerek. Yazmak için ne zaman gayret



göstersem her defasında bir SIZI'dır tüm bedenimi kapladı. Aziz şehitlerimiz haklarını helal eder mi bilmiyorum ama



üç günlük uğraşlarım sonunda kelemimden sadece isimleri döküldü.






Kıdemli Çavuş Ali Gümüş/ Konya Ilgın



Piyade Çavuş Cahit Kılınç/ Diyarbakır Hani



Piyade Onbaşı İsa Sayın/ Muş merkez



Piyade Er Umut Bulut/ Samsun Salıpazarı



Piyade Er Ali Yasin Erosmanoğlu/ Trabzon merkez



Ulaştırma Er Samet Bütün/ Konya Ahırlı



Piyade Er Mustafa Türkman/ Kütahya Gediz



Piyade Er Yaşar Doymuş/ Giresun Tirebolu

"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayin. Aksine onlar diri olup Rableri katinda riziklandirilmaktadirlar. Allah'in lütfundan kendilerine vermis olduklariyla sevinç içindedirler ve arkalarindan henüz onlara kavusmamis olanlari, kendilerine bir korku olmayacagi ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler." (Ali Imran, 3/169-170)

Ruhları şad olsun...


Ne Mutlu Türküm Diyene!


Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!


Ali YETGİN / Yeniden Fetih

Milli Kimlik ve Milliyetçilik

Toplum, herhangi bir insan topluluğundan ziyade görünmeyen boyutları olan bir ilişkiler yumağıdır. Bu insan topluluğunu toplum haline getiren ve çekirdeğini oluşturan “Kültür” dür. Beşeri ilişkileri tesadüften çıkarır ve anlamlı ilişkilere çevirir. Çekirdek ekseninde gelişen beşeri ilişkiler insanlar arasındaki bağı anlamlaştırır. Kültür bir takım değer yargılarını içinde barındıran bir yapıdır. Bu değerler ise toplumu oluşturan bireylerin ortak değer yargılarıdır.  Kültür soyut ilkelerle oluşur, göremezsin, dokunamazsın ancak yaşarsın.


Kültürün merkezinde değerler vardır, değerler ise toplumun yaşadığı tarihi süreç içerisinde gelişerek bu güne ulaşır.  Bu değerlerin merkezinde ise dini inançlar vardır. Bu inançlar soyut değerleri somutlaştırarak toplum içerisinde otokontrolü ve beşeri ilişkileri belirler, düzenler ve anlamlaştırır. Kültürün daha somut ve görünebilen ögeleri ise töreler, giyim tarzı, folklörü… gibi ögelerdir. Kültürü oluşturan bütün bu ögeler sürekli birbiriyle etkileşim halindedir.


Kültürün bir başka halkası da devlet, hukuk  gibi  toplumsal kurumlardır. Son halka ise insanlardan oluşan topluluktur. Bütün bunlar birbiriyle etkileşim halinde toplumu oluşturur.  Her insan belirli bir toplumun içerisinde doğar ve doğduğu günden itibaren hayatının son evresine kadar toplumu oluşturan unsurlarla etkileşim içerisinde olur. Bireyin kişiliği bu değerlerle oluşur ve bireyde “ben ile biz”  arasındaki ilişkiyi ortaya koyar.  İşte bu kimliktir. İnsan bu kimliği bireysel tarihi içerisinde yakalar. Kimlik kirliliğinin oluşmaması için bireyin doğduğu günden itibaren aile, eğitim, inanç sistemi, toplumsal ve beşeri ilişkiler ekseninde karşılıklı etkileşim halinde bireyin hayatında yer alması gerekmektedir.  Birey bunlardan bir veya birkaçı ile bütünleşmez ise milli kimlik oluşmaz. Bu kimliğin sağlıklı bir şekilde oluşması için tarih bilincinin olması lazımdır. Çünkü toplumu oluşturan unsurlar tarihi bir süreçten gelmektedir. İnsan olmak, kendimizi ve dünyayı tanımak için tarih bilincine sahip olmak gerekir. Etnisite gelenekle oluşmuş küçük bir topluluktur. Irki temayüllerin tümünü içerisinde barındırmaz, milletleşmemiş bir yapıdır.


Türk diye bir etnisite yoktur. “Türk” bir milletin bütün değer yargılarını içerisinde barındıran özelliğidir, birçok etnisiteyi de içerisinde barındıran milletin genel adıdır. Türkiye’deki etnisitelerin politik destekle gündemde tutulması Türk Kimliğine ve millet anlayışına karşı çıkartılmış, küresel sermayenin ve emperyalizmin böl-parçala-yönet taktiği ile ortaya koyduğu bir oyundur. Bu etnisiteler önemli değildir. Zaman içerisinde bu kaybolacaktır. Çünkü Türk Milletleşmiştir. Etnik kimlik zor ve tutucu bir kimliktir. Ondan kurtulup millet olma şuuru zor ortaya çıkar, milletleşmeye karşı direnirler.


Milli kimliğin bilincinde olan her birey milliyetçidir. Milliyetçilik bir milletin bağımsızlığını, vatanını ve milletini oluşturan değer yargılarına karşı beslenen sevgi ve bu sevginin eyleme dönüşmüş halidir. Modernleşme bir milliyetçilik hadisesidir. Milliyetçilik hem bir duygu hem de bir ideolojidir. Küreselleşen dünyada kendi değer yargıları ile yaşama ve başkalaşmadan çağa ayak uydurarak milli benliğini ve kimliğini yaşatma savaşıdır.

Ne Mutlu Türküm Diyene!
Ne Mutlu Yavuzun Hiddetinde Yunus Olabilene!

Ali YETGİN – Yeniden Fetih