26 Nisan 2018 Perşembe

Emperyalizmin Kabusu "Türk Milliyetçiliği"

Türkiye Cumhuriyeti terörle olan mücadelesini Türk Milletinin menfaatleri ve Türk Devletinin bekası doğrultusunda yapmaya başladığından beri Türk Milliyetçiliği fikri mercek altına alındı. Emperyalizmin tasmalı yazarları son günlerde Türk Milliyetçiliğini adeta linç eder gibi saldırmakta.

Savunma sanayiinde izlenen millileşme politikaları da bölgede planları olan devletleri oldukça endişelendirmektedir. SİHA'ların terörle mücadelede etkin rol alması terör destekçilerini fazlasıyla rahatsız etmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma silahlarının büyük bir çoğunluğunu temin eden İsrail bölgede Türkiye Cumhuriyeti'ni zora sokacak her hamleyi gerçekleştirmekten geri durmamaktadır.

Özellikle Kuzey Irak'ta yaşanan son gelişmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin aldığı tavır birilerini oldukça rahatsız etmiştir.

Dört parçalı sözde kürdistan hayali kuranların karşısına devletin, kuruluş felsefesi olan Türk Milliyetçiliği ekseninde politikalar belirlemesi, milli birlik ve bütünlüğünü düşünerek hareket etmesi bu çevreleri oldukça rahatsız etmektedir.

İsrail'in arzı memdut hayalini Kürtler üzerinden gerçekleştirme çabası bölgeyi telafisi mümkün olmayan olayların yaşanacağı kanlı bir sürece sokmak üzere.

Bin yıllık kadim Türk şehri Kerkük, Musulve Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler üzerinden bu oyunun kurgulanması Türkiye'nin özellikle son süreçte izlediği politikalarla doğrudan ilişkilidir.

Milliyetçi Hareket ve onun lideri Devlet Bahçeli bu sürecin en önemli aktörlerinden birisi durumdadır. 

"82 KERKÜK, 83 MUSUL"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, grup toplantısında "Şartlar oluştuğunda, tarih coğrafyaya dar geldiğinde misak-ı milli uyanacak, 81 Düzce'den hemen sonra "82 Kerkük, 83 Musul" deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacaktır." diye konuşmuştu.

Musul, Kerkük, Telafer ve Türkmeneli bölgesi için Devlet Bey'in bu çıkışı Türk Milletinin hislerine tercüman olmuş, Türk Devletinin varlığını bölgede tekrar hissettirmiştir. Büyük Devlet olmanın gereği, Türk tarihinin yüklediği sorumluluk budur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vasiyeti Misak-ı Milli hiçbir şart altında kaderine terk edilemez, terk edilmemelidir. 

Birilerinin petrol ticareti, enerji ticareti, müteahhitlik işleri Türk Milletinin ve bölgedeki Türkmen soydaşlarımızın menfaatlerinden daha önemli değildir.

Devlet Bey'in bu hassas ve kararlı çıkışı karşısında "Kurtlar Vadisi filmi çevirmiyoruz orada. Bunu dünyaya anlatamazsınız." ifadelerini kullanan Profesör ve "ABD'den korkmayan Barzani bizden mi korkacak?" diyen, Kerkük'ün Kürtlerde kalması Araplarda kalmasından iyi diyerek sözde kürdistan'ı savunan Ensarioğlu gibi milletvekilleri ne Türk Devleti ne de Türk tarihi ne de bölge tarihi hakkında bilgi sahibi değildir. 

Türk Milletinin sosyolojik yapısı bırakın Kerkük'ü bir tek çakıl taşını dahi vermeyecek kadar güçlü bir karaktere sahiptir. Bu karakteri hiçe saymak, esnetmeye, yumuşatmaya çalışmak en hafif tabirle ihanettir. Bu tam anlamıyla Türk Devletinin devlet olmaktan vazgeçmesi demektir.

Barzani'nin bu hadsiz çıkışlarını ve oldu bittiye getirilmek istenen sözde kürdistan çalışmalarını meşrulaştırmaya çalışan ekran soytarıları bilmelidir ki "Bir gece ansızın gelebiliriz" ifadesi bir hamaset değil tarih şuurudur. Dünden bugüne Türk Milletinin çağları değiştiren kararlılığıdır.

Kerkük artık kürdistan toprağıdır diyecek kadar pervasızlaşan Barzani, Devlet Bey'in dediği gibi çok ağır bir bedel ödeyeceği ve sonu hüsranla bitecek bir macera yolculuğunu başlatmıştır. Çocukluk hayalinin nasıl kabusa dönüşeceğini yaşayarak görecektir.

"Vatan sevgisi; ruhları, kirden kurtaran en kuvvetli rüzgârdır." Diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerine kulak vermeliyiz. Vatan bizim için ne Türkiye'dir ne de Türkistan. Vatan Büyük ve Müebbet bir ülkedir Turan..

Ne Mutlu Türküm Diyene!

Ali YETGİN

Kanlı Pazar "Ortadoğu"

Kapitalizmin çarkları arasında can çekişen yeryüzü yine kaynıyor. Dış dünya peşinden iki büyük dünya savaşı getiren 19. Yüzyıl sonrasıyla muhteşem bir uyum içerisinde. Dünya satranç tahtasındaki şahlar, vezirler, kaleler ve piyonlar hala paylaşımını tamamlamış değil.

Bir taraftan Arap baharıyla şekillenen Ortadoğu'da İran aktif rol almaya çalışıyor, Rusya ile birlikte nükleer çalışmalar yapıyor diğer yandan Çin dünya ekonomisini neredeyse kontrol eder hale geliyor ve Doğu Türkistan üzerinde nükleer denemelerini dünyanın gözleri önünde yapıyor. 

ABD, Rusya ve İngiltere Suriye'de kanlı, iğrenç Şii-Sünnikavgası dahil her türlü tezgâhı dünyaya meydan okuyarak işliyor. 

ABD gel de bana bir tokat at dercesine PKK-PYD ile stratejik ortaklık kurup, ağır silahlarla PYD'yi donatıp Türkiye ile stratejik ortaklığını bitirdiğini ilan ediyor. Hiç şüphesiz bugün PYD'ye verilen silahlar yarın bize doğrultulacak.

Almanya bu paylaşımda kendi payını almak için hamle üstüne hamle yapıyor. Fransa bölgede varlığını iyiden iyiye hissettiriyor.

Rusya yerli ittifaklarını çoğaltarak bölgeden aslan payını kapmaya çalışıyor.

Dünya savaş(lar)ı için Katar meselesi gibi yeni cepheler oluşturuluyor. IŞİD gibi Örgütler ve devletlerin istihbaratları üzerinden derin bir savaş başlamış durumda.

Artık soğuk savaştan sıcak ve kanlı bir savaşa doğru sürüklendiğimiz ayan beyan ortada.  Bu nedenle silah pazarında 20. Yüzyılın başlarında olduğu gibi bir hareketlilik var. ABD Bölgedeki uydusu Suudi Arabistan'la 300 milyar dolarlık silah anlaşması yapıyor.

Bu süreçte Kadim Devletimiz içerisinde ihanet devletin ahtapot gibi bütün hücrelerine sirayet etmiş, ordularına sızmış, güvenliğizafiyete uğramıştır.

Devletimiz varlık mücadelesi veriyor. Bölgeyi şekillendirmek isteyen devletler FETÖ gibi örgütlerle Darbe girişimiyle yaklaşmakta olan Dünya savaşında Türkiye'yi piyon haline getirecek öldürücü darbeyi vurmak için pusuya yatmış.

Devletimiz içerisinde aklı selim görevliler bu süreci iyi okur iyi yönetirse 1974 Kıbrıs harekâtında olduğu gibi silah ambargoları uygulandığında Kıbrıs'ta olduğu gibi arabalı vapurlarla çıkarma yapmak zorunda kalmayız.

Yapılması gereken elzem şey milli silah sanayiinin biran önce kalite ve güvenlik nitelikleri asla gözardı edilmeden güçlendirilmesidir. 

Savunma sanayimiz siyasi meselelerin tamamen dışında tutularak milli bir görev olarak devlet politikası haline getirilmelidir. 

İktidarıyla muhalefetiyle hepimiz bu ülkede hür ve bağımsız yaşıyoruz. Devlet giderse hürriyet gider, adalet gider. Ne iktidar olmanın ne de muhalefet olmanın bir anlamı kalmaz.

Etrafımızdaki çember daraldığında birgün silaha sarılmamız gerektiğinde elimizdeki silahla vurulmak istemiyorsak yapmamız gereken şey tehditlere, yıldırma operasyonlarına aldırmadan büyük bir kararlılıkla savunma sanayimizi tamamen yerli ve milli hale dönüştürmemiz gerekmektedir. 

Darbe girişimlerinin, terör olaylarının, ekonomik bunalımların gölgesinde, kutuplaşmanın eşiğindeki Türkiye birlik ve bütünlüğünü sağlarsa ancak etrafındaki bu çemberi yarabilir, mazlumlara umut olabilir.

Sevginin temeli fedakarlıktır ve Vatan, Millet, dini İslam bizden fedakârlık beklemektedir.Milli Devlet Güçlü iktidar Atatürk'ün bize emaneti Türkiye Cumhuriyeti Devletini muasır medeniyetler seviyesine çıkaracak yegâne yoldur. 2023 Lider Ülke Türkiye yolunda En güçlü silah fikir, en güçlü fikir Türk Milliyetçiliğidir.

Ne Mutlu Türküm Diyene!
En içten saygılarımla.

Taksimden Kandile Çıkan Yol "O Kız"

Taksim Gezi olaylarında hepinizin malumu CNN mikrofonu elinde kırmızı fularlı bir kız vardı. Masum bir eylemci genç kız. Entelektüel görüntüsü, masum(!) yüzüyle..

Hepiniz ne kadar da sevmiştiniz o masum kızı. Ülkesine, Cumhuriyete ve Atatürk'ün emanetine sahip çıkıyor diye manşetlere taşımıştınız.

Gezide direnişin sembollerinden yapmıştınız. Art arda gelen röportajlarla iyiden iyiye kahramanlaştırmıştınız.

Sonra ne yaptı "O Kız" biliyor musunuz? Tabiki biliyorsunuz. Bunun için allayıp pullamıştınız, bunun için ekranlarınıza yüz yapmış, vitrinde sergilemiştiniz.

Çözüm ihanetinin meyvelerini toplamak için böyle yüzlere ihtiyacınız vardı. Kandile yeni kurbanlar çekmek, ihaneti meşrulaştırmak için. Türk çocuklarına kendi devletlerine ihaneti aşılamak için..

Gezi olaylarında 'kırmızı fularlı kız' olarak tanıttığınız, manşetlerinize taşıdığınız"O Kız" yani Ayşe Deniz Karacagil kandile gitti. Bol bol kitap okudu orada. Hayvan yetiştirdi, organik tarım yaptı. Kendini doğaya, insanlığa ve barışa adadı..

Ne güzel hikaye değil mi?
Merhum Mehmet Akif Ersoy'un "Maske yırtılmasa hala bize afetti O yüz" mısraları canlanıvermiştir hepinizin dilinde. Evet "O Kız" terör örgütü PKK saflarında çatışırken öldü.

Manşetlere taşıdığınız kırmızı fularlı "O Kız" ölmeden önce kimlere kıydı biliyor musunuz?

Türk Milletinin birlik ve beraberliğine, bin yıllık kardeşliğine kast eden "O Kız" En başta gezinin ruhunu öldürdü. 
Sizlerin çocukları babasız, eşleri kocasız, anaları evlatsız kalmasın diye canını bu topraklara adayan kendi çocuğunu babasız, kendi eşini kocasız, kendi anasını evlatsız koyup şehadete koşan Mehmetçiğe kıydı.

"O Kız" Diyarbakır'ın Hani ilçesi yakınlarında yol kesti, özel otomobiliyle bölgeden uzaklaşmaya çalışan ve yanında hamile eşi, 3 yaşındaki oğlu da bulunan polis memuru Salih Eroğlu'nun aracını uzun namlulu silahla taradı. Hamile eşi ve çocuğunun gözleri önünde başından vurularak şehit olan Salih Eroğlu'nun katili de "O Kız"

Sadece İETT otobüsüne binip evine gidecekti. Küçükçekmece'de bindiği otobüsü ateşe verdiler. Serap, alevlerde kavruldu. 29 gün komada kaldıktan sonra yaşamını yitirdi. 17 yaşında hayatının baharında yanarak can veren Serap Eser'e vahşice kıyan da sizin kırmızı fularlı "O Kız"dı..

Sizlerin manşetlere taşıdığınız kırmızı fularlı "O Kız"Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 4'üncü sınıf öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu'na da kıydı. "Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez" görevini yerine getirdik hamdolsun diye şehadete koşan Fırat Çakıroğlu'na..

Hayalleriyle, yaşanmışlıklarıyla, yarımkalanlarıyla, yaşayamadıklarıyla yüreklerimizde en güzel hikâye olan Fırat Çakıroğlu'na kıydı "O Kız"

Biz kırmızı fularlı "O Kız"ı hep sizin manşetlerinizde gördük. Yeri geldi "Üniversitede karşıt görüşlü öğrenci" maskesiyle, yeri geldi "Barış ve kardeşlik" maskesiyle..

Artık maske yırtıldı, afet diye sunduklarınızın bu toprakların felaketi olduğu gün gibi ortaya çıktı. Türk Milletinin varlığına kast eden ihanet şebekelerinin gerçek yüzleri göründü.

Terörle mücadele geniş kapsamlı ve uzun vadeli gerçekçi projelerle icra edilmeli. Terörist öldürerek terörü bitireceğini zannetmek veya teröristle masaya oturmak ya gafletten ya dalaletten ya da ihanettendir. Terör bütün boyutlarıyla ele alınmadan asla bitmeyecektir.

Sokaktan üniversiteye, siyasetten iş dünyasına, bürokrasiden uluslararası siyasete çok yönlü ve milli bir bakış açısıyla yeniden ele alınmalı, yol haritası terörü kökünden kazımak prensibiyle çizilmelidir.

Bu saatten sonra izlenecek bir yol kalmıştır. Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe..

Ne Mutlu Türküm Diyene!
En içten saygılarımla...

Ali YETGİN

Hedefteki Ülke Türkiye

Ortadoğu'da temel oyun kurucu olan ABD yüz yıllık, iki yüz yıllık hedeflerinden vazgeçer mi? Benim kanaatim elbette vaz geçmez, geçmeyecek. Şayet böyle bir niyeti olmuş olsaydı savaşın bu boyutlara gelmesine bir şekilde engel olurdu.
Bölgede ABD'nin kurguladığı oyunun dengelerini Rusya bozdu. Mevcutkonjonktürde ABD planlarını biraz revize etme ihtiyacı duydu.Hiç şüphesiz bu bölge yeniden dizayn edilmek isteniyor.
Suriye'de istihbarat birimleri ve terör örgütleri üzerinden yürütülen büyük savaş herkesi bir yerlerde konumlandırdı. ABD Suriye'de PYD'ye silah yardımı yapmaya devam edeceğini en yetkili ağızdan dile getirdi. 
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Jonathan Cohen, ABD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye bağlantısı YPG ile ilişkisinin "geçici ve taktiksel" olduğunu söyledi.Savaş ortamının getirdiği şartlardan dolayı YPG ile ilişkileri olduğunu dile getirdi.
Anlaşılan ABD bölgede kendine yeni üstler oluşturuyor. Elbette burada kullanabileceği, çıkarlarının örtüştüğü en uygun müttefik PYD'dir.  
ABD'nin Suriye topraklarında özerk bir Kürdistan kurulması konusunda PYD ile anlaştığı iddiaları gün geçtikçe artmakta. Rakka ve Tabka'nın geri alınmasının hemen ardından söz konusu anlaşma yürürlüğe girebilir mi? Rakka operasyonunda ABD'nin PYD konusundaki ısrarı bu sorulara cevap veriyor sanırım.
"Geçici ve taktiksel" ne kadar da inandırıcı değil mi? Peki Türkiye'nin tutumu bu durumda ne olacak? ABD'ye rağmen, bölgede gücünü hissettiren ve bu oyunda ben de varım diyen Rusya'ya rağmen kendi dengeleri olacak mı?
Sayın Cumhurbaşkanının ABD ziyareti sonrasında "YPG ve PYD'den Türkiye'ye herhangi bir saldırı olursa hiç kimseye sormadan angajman kurallarını uygularız" ifadesi talihsizliktir. Bu bir kabullenme midir? Bu sorular ister istemez akıllara geliyor. Angajman kuralları meşru devletler arasında uygulanır. 
Terör örgütlerinden herhangi bir saldırı olduğu taktirde ulusal güvenliğimiz tehdit edildiği için anında ve hiç kimseye sormadan gereken zaten yapılmalıdır.
"Fırat Kalkanı" operasyonu son değil ilktir, devamı gelecektir denmişti. Sınırlarımızda kurulan tuzak ve kurgulanan oyun ancak ve ancak Milli hamlelerle bertaraf edilir. "Fırat Kalkanı" bu anlamda çok önemlidir.
Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslarla sarsılan, 15 Temmuz darbe girişimiyle yıpratılan TSK moral bulmuş, yeniden Türk Milletinin gönlünde taht kurmuştur. 
TSK'nın bölgeye girmesiyle Bölgede PYD/PKK/IŞİD gibi terör örgütlerinin zulmüne uğramış insanlara umut olmuştur. Canına, malına, namusuna kast edilen bu insanlar "Vefalı Türk Geldi Yine" diyerek huzura kavuşmuştur.
FETÖ…
Türkiye'de gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişimi henüz tüm yönleriyle açıklığa kavuşmamıştır. Tabiri caizse at izi iti izine karışmış durumda. Büyük umutlar besleyerek FETÖ elebaşı Gülen'in iadesini beklemek hayal kırıklığıdır.

ABD'nin Gülen'i Türkiye'ye teslim etmesi mümkün değil. 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında sadece FETÖ yok, ABD'nin kendisi de var. Eğer Gülen Türkiye'ye iade edilirse bildiklerini ister istemez Türkiye'ye aktarmak zorunda kalacaktır. Bunu yapmasa da yapabilme ihtimali bile iade edilmemesi için yeterli.

ABD Türkiye üzerinde kurguladığı onlarca yıllık planlarını, kadrolarını deşifre edecek kara kutusu Gülen'i Türkiye'ye göndermez.

ADALET…
FETÖ terör örgütünün siyasi ayağı hala muallakta. Son günlerde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan FETÖ soruşturmasında hakkında 15 yıl hapsi istenen Kadir Topbaş'ın damadı Ö. Faruk Kavurmacı ve ünlü baklavacılar Mustafa Seyidoğlu, Serdar Seyidoğlu gibi isimler iyice mide bulandırmaktadır. "Adalet mülkün temelidir" yazan mahkemelerden zengin teröristin, hainin, tecavüzcünün, katilin hak ettiği cezayı almaması maalesef adalet duygusunu zedeliyor.

Yusuf Has Hacip'in asırları aşıp gelen şu haykırışına kulak vermeliyiz: "İster oğlum olsun, ister yakınım veya hısmım olsun; ister yolcu ister geçici misafir olsun. Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir. Hüküm verirken, hiçbiri beni farklı bulmaz. Bu beyliğin temeli doğruluktur; beyler doğru olursa, dünya huzura kavuşur. Beyliğin temeli doğruluk üzerine kurulmuştur; doğruluk yolu beyliğin esasıdır.
Bey doğru olur ve ülkeye böyle hüküm ederse, bütün dileklerine kavuşur."

Burada net bir şekilde adaletin tecellisinden sorumlu olanların karşısındaki kişinin parası, makamı, ailevi bağları ve mesleği ne olursa olsun bunların hiçbirini gözetmeden dosdoğru hükmetmesi gerektiğini belirtir. 

Devletin temellerinin en önemli noktası dürüstlük ve adalettir. Bir devlet adaletle hükmettiği takdirde ayakta kalır. Onun için Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde "Adalet Mülkün Temelidir" yazar.
Adalet cemiyet hayatının mihveridir. Halk arasında adaletin sağlanması huzur ve
refahın devamlılığı için çok önemlidir.

Ne Mutlu Türküm Diyene! 
En içten saygılarımla.

Ali YETGİN

Milli Eğitim, Özgür Düşünce

Geçen gün 1931 yılında basılan, 1949 yılında İsmet İnönü döneminde ABD'nin Türk Eğitim sistemimize sızmasıyla müfredattan kaldırılan, Atatürk'ün bizzat Liseli gençler için hazırlattığı Tarih kitabının ilk cildinin 45. Sayfasında Göktürk alfabesinin tanıtımının yer aldığını gördüm. Sayfanın sonunda ise "Tanrı Türk'ü Yaşatsın" sözü Göktürkçe ve Latin alfabesiyle yazılmış.

O günden bugüne eğitim sistemimizde ne çok şey değişmiş, ne çok değerimiz sökülüp atılmış. Gelen her iktidar kendi eğitim modelini uygulamaya kalkınca ülkenin gelişmekte olan ülkeler sıralamasından bir türlü gelişmiş ülkeler arasına giremeyişini daha iyi anlıyoruz.

Milli ruhtan, milli benlikten yoksun FETÖ tarzı yapılanmaların neden bu kadar çabuk yayıldığını daha iyi anlıyoruz.

Gençlere eğitim verirken aslında kendi kalıplarımıza, kendi fikir dünyamıza göre düşünmeyi ya da düşünmemeyi öğretmek, yalnız onları değil bütün toplumu temelinden sarsacak bir durumdur.

Kendini sürekli tekrarlamanın, kısır bir döngü içinde yüzüp durmanın en kolay yoludur bu.

Hele bu işin başlangıcında birtakım kavramları verirken onlara kendi ideolojik kalıplarımızı yüklersek belki çok uslu bir kuşak yetiştirebiliriz ya da tam aksine farkında olmadan onları saldırganlığa itebiliriz.

Kendi değerlerimize, hayat felsefemize göre yetiştirdiğimiz gençler, kurulu düzenin en etkili savunucusu görünebilir bize. Ama araştırmayı, bir konu üzerine kafa yormayı bilmeyen bir genç, öğretilenlerin dışında kalan bir durum karşısında şaşkına döner. Dalından kopan bir yaprak gibi oradan oraya savrulur.

Gerek FETÖ'nün yapılanma sürecinde gerek gezi sürecinde gerekse 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde eğitimde uygulanan yanlış politikaların gençler üzerindeki etkisini net bir şekilde görebiliriz.

Popülizm, bu yanlış eğitim sitemiyle kişiliğini, kimliğini bir türlü bulamamış gençleri kendi istediği menzile çok çabuk yönlendirebilmektedir.

Filmlerle, dizilerle tarihi gerçekleri saptırıp, kendi siyasi düşüncemize göre evirip buna göre bir kuşağı yetiştirmek bu millete ve yarınlarına ihanettir. Eğitim sistemi baştan aşağı millileşmeden, çağdaş temeller üzerine kurulmadan başarının yakalanması mümkün değildir.

Milli kimlikten milli benlikten yoksun bir milletin muasır medeniyetler seviyesine çıkması mümkün değildir. 

Bize lazım olan kişilik sahibi bireylerdir. Milli şuura sahip, dünü okuyabilen, bugünün değerini bilen, geleceğe dair öngörüleri olan nesillerdir. 

Siyasi ve ideolojik kamplaşmaya dönük eğitim sistemi ancak ve ancak kendi değerleriyle ve kendisiyle çelişen bir nesil doğurur. Bu şartlarda yetişmiş gençler o toplumun felaketi olur.

Satır arası..
Günümüz sosyal medya sitelerinde ünlü düşünürlerin özlü sözlerine çokça rastlarız. Bu düşünürler olması gerekeni söylemişlerdir.

Görüşlerini bir sistem içinde toplumun ve insanlığın emrine sunmuşlardır. Farklı görüşlere karşı hoşgörülü ve saygılı sözler söylemişlerdir.

Sanatta, siyasette, bilimde geliştirdikleri yeni, özgün görüş ve düşünceleriyle milyonlarca insanı etkileyen bu düşünürler de birer insandır.

Son Söz Şeyh Edebali'den:
Unutma ki, dünya sandığın kadar büyük değildir. Bütün sırlar; bilinmeyenler, görülmeyenler, ancak senin şecaat, fazîlet ve irfânınla fethedilip gün ışığına çıkacaktır.
·    
Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki, devlet yaşasın!
Ne Mutlu Türküm Diyene!
En içten saygılarımla

Ali YETGİN


MHP'de ŞOK İstifa

Son günlerde bu başlığı kronik MHP düşmanlığı yapan birçok basın yayın organında sür manşetten görebiliriz. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Milliyetçi Hareket Partisi'nde bu istifaların hiçbir ŞOK etkisi yoktur.

Cennet mekan Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in ifadesiyle "Sandıktan bize tek bir oy dahi çıkmasa, İslam'dan, İnsaniyetçilikten, Türkçülükten asla vazgeçmeyiz. Biz politikacı değil, bir Dava'nın takipçileriyiz." 

Türkiye geçtiğimiz pazar günü "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" için sandık başındaydı. Türk Milleti kararını vermiş, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden yana tercih kullanmıştır.

Sonuçların analizleri ekranlarda yapılırken hedefte yine Milliyetçi Hareket Partisi var.Hem AKP içindeki kriptolar hem de malum koro sonuçlar açıklanmaya başlar başlamaz hedefe MHP'yi koymuştur. 

MHP'yi itibarsızlaştırmak için yeniden "Çözüm-Çözülme" hayali kuranlar bir taraftan, Milliyetçi Hareket Partisini bir türlü ele geçiremeyen FETÖ bir taraftan, Emperyalizmin kemiksiz kalemleri diğer yandan ellerindeki tüm imkanlarla saldırmaktadır.

Mecliste 15 yıldır tek başına iktidar olan bir AKP var, 15 yıldır ana muhalefet partisi olan CHP var ama her şeyin sorumlusu MHP öylemi?Peki nedir bu bitmek tükenmek bilmeyen MHP düşmanlığı?

Türkiye ne zaman uçurumun kenarına, kaosa, kargaşaya sürüklenmek istense Milliyetçi Hareket Partisi devreye girmiş ve Türkiye'yi içine düştüğü bu darboğazdan kurtarmış, etrafındaki kuşatmayı yarmıştır.

15 Temmuz darbe girişimi, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmiş olması, buna bağlı olarak yetki-yönetim karmaşası, Türkiye'nin içinde ve dışında meydana gelen terör olayları, 4 Parçalı sözde kürdistan çalışmalarının hız kazanması, Avrupa'nın Türkiye karşıtı politikaları… bütün bunları alt alta sıraladığımızda Türkiye'nin nasıl bir çıkmaza sürüklendiğini görmemek ya gafletten, ya dalaletten ya da ihanettendir.

Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisi Türk Milletinden ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinden yana tavır koymuş, bir duruş göstermiştir. Bu duruşu manipüle etmek için elinden geleni yapan CHP, HDP, FETÖ, PKK, DHKPC ve kemiksiz yazar çizer takımı referandum sonucunda vurgun yemiştir. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerde ve dışarda terörle amansız bir mücadele vermektedir. Terörün beli kırılmıştır. Emperyalizmin yerli tetikçileri can çekişmektedir. Buna can suyu olmayalım.

Kaosa ve kargaşaya sürüklenmek istenen sokaklarda "Katil TC hesap verecek" sloganları arkasında şanlı Türk bayrağı ve Türk Milletini esaretin pençesinden kurtarıp devlet kılan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yegane kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün resmini taşıyarak buna alet olmayalım.

Vatansız kalan Suriyelilerin dramına en yakından şahit olan bizken "Türk çocuğu öksüz kalır, Yurtsuz kalmaz" diyen Nene Hatuna kulak verelim. 

MHP'de ŞOK İstifa manşetleri atanlar bilsinler ki Türk Milletinin yarınları, Türklüğün bekası, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar olması için Milliyetçi Hareket her zamanki gibi üzerine düşeni yapmaktan bir adım geri durmayacaktır. 

MHP'de ŞOK İstifa manşeti atanlara en güzel cevabıEski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Rahmetli Ali Metin TOKDEMİR vermiştir:

"Bugün MHP'nin varlığı olmasaydı, Ülkücülerin varlığı olmasaydı, Türkiye bölünme noktasına çoktan gelmişti. O nedenle, ben Metin Tokdemir olarak yetişmişsem, bir takım kabiliyetlerimiz ve erdemlerimiz varsa Ülkü Ocakları'nda ve MHP'de aldık. Yani bugün ben Ülkücüyüm, ben MHP'liyim diyenlerin hepsi MHP ve Ülkücü Harekete vermekten çok, ondan almışlardır. Ahde vefasızlık namussuzluktur, ahde vefalı olduğumuz için de, MHP'deyiz. Bugün İslam'ın da, Türk Milleti'nin de yegâne ümidi şu topraklarda yaşayan insanlardır. Biz buradayız, MHP'deyiz. Gidenlere Allah selamet versin."
Ne Mutlu Türküm Diyene!

Ali YETGİN

http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=24247

Referanduma Doğru

Mensubiyet şuurunu ve bizi biz yapan kavramlarımızı yitirdiğimiz zaman, çizgilerimizi kaybetmişiz demektir. 

İnsan, sahih sıfatı gereği hayatına dair sınırlar çizer. Mesela istek ve arzularımıza sınır çizeriz, eşrefi mahlukattan oluruz, kamil manada insan oluruz. 
Üzerinde yaşadığımız topraklarımıza sınır çizeriz, kendimize vatan ediniriz. 
Eşyaya isim vermek, kavramları oluşturmak, bilgiye sahip olmak, aslında birer sınır çizmedir; belirginleştirmedir, tanımlamadır, sahip olmadır. 

Sınırların olmadığı yerde belirsizlik, başıboşluk hakimdir. Dolayısıyla insan nereye savrulacağını tahmin bile edemez. 
Dalından kopan yaprağın akıbetini rüzgar belirler.

Sınır çizmek, belirginleştirmek insana güven duygusu verir. Güven duygusunu yitirmiş endişeli kimseler ise kararlarını kontrol edemezler. Doğru ve akılcı çözümler üretemezler.

Bakınız, bugün Türkiye'nin en büyük sorunu, kavramlarını yitirmiş olma sorunudur. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma hastalığıdır.

Önümüzde devam eden referandum süreci bize bu gerçeği en net bir biçimde gösteriyor. Toplumun büyük çoğunluğu irdelendiğinde; "Evet" diyen de "Hayır" diyen de bunu niçin yaptığını bilmiyor. 

Mensubiyet şuuru, Milli şuur sulandırılmış durumda.İnsanlar kavramlarını yitirmişler ve bir belirsizlik içindeler. Bu duruma gelmiş bir kişinin doğru bakabilmesi, doğru düşünebilmesi, belirli bir mantık örgüsü içerisinde kararlar alması mümkün değildir. 

Toplum mühendisleri eliyle güven duygusunu yitirilmiş ve belirsizlik içerisinde bırakılmış bu kişileri kontrol etmek için sloganlar kafi gelecektir. 

Dün dündür, bugün bugündür anlayışı hayat felsefesi olacak, bugün söylediği, yarınki söylediğini tutmayacaktır. Zihni ve dış dünyası belirsizlikler yumağına dönecektir. 

Sürüye saldıran arslanlar önce sürüye dalarlar, sürüyü dağıtırlar. Sürüdekiler nereye gideceğini ve ne yapacaklarını şaşırırlar. Birlik ve bütünlüğü bozulan sürü avolur. İnsanın da zihni dağınık olursa kendisine ve değerlerine yapılan saldırılar karşısında av olur, kalelerini kaybeder. 

15 Temmuz gerçeği ortadadır. Saldırı gerçekleşmiştir. Ya dağılacağız ya birleşeceğiz. Ayrılıkta her zaman azap birlikte ise rahmet vardır.

İfade etmeye çalıştığımız şeyler, referandum değerlendirilmesinden öte şeyler. Bu şimdinin veya dünün mevzusu olmaktan çok öte. Belki yüzyılları aşkın bir sürecin sonucu, yüzyıllar sonrasının öngörüsüdür.

Kavramlarını kaybetmiş, mensubiyet şuurunu yitirmiş, Töresi yok olmuş kültürün, emperyal baskın kültüre benzemekten başka çaresi yoktur. 

Bugün bu ülke ve Avrupa kıtasından hangisinin galib kültür olduğunu anlamak için çok ileri görüşlü, bilgin yada alim olmaya lüzum yok. 

Direnmek, başkalaşmamak ve kendin olarak kalmak için öncelikle bilgiye sahip olmanız gerekir. Bilgiye sahip olan yönetir, şekillendirir, sınır çizer... 

Teknoloji çağı artık kapanmış bilgi çağı kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştır. Bilgi artık en büyük silah, en büyük güç haline gelmiştir.

Avrupa'nın, bu coğrafyanın geleceğine yön vermek için oryantalistik çalışmaları ne zaman başlattığı; bizi tanımak, tanımlamak için verdikleri çabalar ortadadır. 

Bizler belki bir süredir aidiyetlerini, kavramlarını yitirmiş; zihni ve dış dünyası belirsizlikler içinde kalmış bir toplum haline geldik. Ancak onların da bu halde olduğuna -şu an için- tam manasıyla kanaat getirmek biraz zor. 

Onlar bu referandum sonucunun neler getireceğini duygusal ve sloganik olarak değil, akılcı bakarak kestirmeye çalışıyorlar. Kafası karıştırılmış ve belirsizlik içerisinde bırakılmış bu toplum için -referandum sürecinde- en azından onların durduğu yeri ve maksatlarını kavramak, durmamız gereken yeri tespit etmek için bir adım olacaktır.

Türk Milleti kararını verirken dünya siyasetindeki ve dengelerindeki gelişmeleri dikkate almalı. Demokrasilerin yeniden nasıl şekillendiğini göz ardı etmemelidir.

Yarın telafisi mümkün olmayan açmazlardan kurtulmak bugün alınacak kararla mümkün olacaktır. Varlığımıza kast eden düşmanların bertaraf edilmesi doğru yerde durmakla sağlanacaktır. 

Eskimiş, köhnemiş, darbeyle Türk Milletine dayatılmış bir sistemin Türk Milletinin menfaatlerine ve Milli Kimliğine göre yeniden şekillenmesi bugün alınacak kararla mümkündür.

Ne Mutlu Türküm Diyene!
En içten saygılarımla...