Ortadoğu'da Türklerin Müslüman oluşlarından itibaren
özellikle Abbasiler döneminde ilk yerleşik Oğuz Türklerine Araplar ve Farslar
Türkmen demişlerdir.
Irak'ın Türkmen bölgesinin hemen yakınlarında yaşayan
Kürtler "Devlet" hakimiyetine pek ısınamadığı için Zagros gibi hep
yüksek dağları tercih etmişlerdir. Irak Türkmenleri ise Selçuklu Devletinden
itibaren köy, bucak, kaza, vilayet, eyalet gibi modern bir devlet unsuru olmayı
tercih etmişler ve bunu başarmışlardır.
Tolunoğulları ve İhşidler'i de esas alırsak Türkmenlerin
bölgedeki varlığı sekizinci yüzyıldan itibaren belirgin halde görülmektedir.
Özellikle Karluk Türkleri bölgede hâkim unsur olarak göze çarpar.
Irak'ta Türk kültür ve sosyal hayatının merkezi eskiden beri
Musul-Kerkük-Samarra üçgeni olmuştur. Selçuklu Türk İslam medeniyetinin üstüne
oturan bu sağlam yapı Osmanlı yıllarından beri sosyal, kültürel, edebi, folklor
kaynakları ile sürekli olarak Anadolu'yu beslemişlerdir.
Osmanlının Islahat, Tanzimat, Meşrutiyet ve hatta Cumhuriyet
gibi yenileşme hareketlerinde Kerkük aydınları en önde yer almışlar, edebiyat
ve siyasete dahil olmuşlar, ordunun bütün fütuhatına katılmışlardır.
Bugün Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Hicaz Cephesinde, Kafkasya
Cephesinde, Filistin Cephesinde can verip yatan Türkmeneli şehitlerini saymakla
bitiremeyiz.
Türkmeneli'nde petrol bulununcaya kadar bu topraklar gerçek
anlamda bir huzur ve medeniyet toprağı olarak var olmuştur.
1900 başlarında petrolün kokusu alınır alınmaz başta
İngilizler olmak üzere bütün emperyalist güçlerin yanlarında huzursuzluğunu da
getirdiği sömürge savaş alanı haline gelmiştir.
1959 yılından başlayan Türkmen nüfusunu bölgeden silip atma
operasyonu bugüne kadar devam etmiştir. 1959 Kerkük katliamı Türkmeneli'inde
yaşadığımız yüzyılın Kerbelası olmuştur.
Irak Türkmeneli'nin kalbi Kerkük'tür. Türkmeneli'nin kalbi
Kerkük'e pkk ve peşmerge hançerini sokup Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okunmaktadır.
Orta Asya, Balkanlar, Kafkaslar, Suriye Türkmeneli, Irak
Türkmeneli Türkiye'nin oksijen alanıdır, gönül coğrafyasıdır. Türkiye'nin
bunlardan vazgeçmesi demek nefessiz kalması, intihar etmesi demektir.
Barzani Türkiye'nin yanlış politikalarını fırsata çevirerek
bölgeyi emperyalizmin çıkarları doğrultusunda kendi lehine şekillendirmek
istemişti. Erbil'i nasıl oldubittiye getirdiyse Kerkük'ü de aynı şekilde
oldubittiye getirerek ele geçirmek istemiştir.
Türkiye'nin iktidarıyla muhalefetiyle kararlı bir duruş
sergilemesi bölgede tezgahlanan oyunu bozmuştur. Bir yandan İdlib operasyonu
bir yandan Irak ile müşterek hareket edilmesi bir yandan İran'la temaslar
kurulması bu oyunu bozmuştur.
Bölgede sisler henüz dağılmış değildir. Türkiye Misak-ı
Milli davası ekseninde politikalarını sürdürmeli ve Türkmenlerin can, mal ve
namus güvenliğini kalıcı olarak güvence altına almalıdır.
Kerkük şehitliğinde yazılı olan "Kerkük gurbet değildir
vatandır" haykırışını nesilden nesile aktararak devlet politikası haline
getirmelidir.
Musul, Kerkük, Tuzhurmatu, Altunköprü, Telafer, Erbil bugün
hala nefes alıyorsa "Türkmeneli Davası"na sahip çıkan Türk Milletinin
milli şuuru, sarsılmaz iradesi sayesindedir.
Neredesin gavim gardaş diye her haykırışında Türkiye'den
buradayım haykırışı karşılık bulmuştur.
Kerkük Türksüz, Kerkük kimsesiz bırakılırsa tarih bizden
utançla bahsedecektir. Oğuzun çocukları tarihte kara bir leke olarak görecektir
bizi.
Kerkük Kut-ül Amare demektir. Türk'ün sarsılmaz iradesiyle
İngiliz'e had bildirmesi demektir. Kerkük yüz yıldır intikam ateşiyle
yananların yaktığı bir Türk yurdudur.
Tarih bilirseniz ancak o zaman Musul, Kerkük bir anlam ifade
eder.
Devlet Bey'in "Boş konuşmuyoruz, kuru sıkı atmıyoruz.
Biz Kerkük'ün şeref tapusunu yağmalatmayacağız" haykırışı bu tarih
bilincinin, Türk Milletinin milli şuurunun, sarsılmaz iradesinin ifadesidir.
Ne Mutlu Türküm Diyene!
En içten saygılarımla,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder