Tarihi süreç içerisinde Türk Devleti ve imparatorlukları ise belirli Türk "boy"larına dayalı olarak tarihteki yerlerini almışlardı. Beylerin şu veya bu biçimde zayıflaması, esir düşmesi ya da ölmesi durumunda "boy"lar milleti temsil etmeye başlamışlardır. Bir boyun diğer boyları denetim altına alması ile toplumsal sükûn ve istikrar yeniden avdet etmekteydi. Boylar arasında vuku bulan ve yönetimde egemenlik, nüfuz ve etkinlik sağlama mücadelesinin günümüze kadar uzayan kalıntıları hala canlıdır. Türk boylarının birçoğu o zamanlar ayrı ayrı il tutmuş ve kendilerini diğerinden farklı göstererek meşruiyet sağlamak için de farklı simgeleri hatta aynı dilin farklı şivelerini farklılıklarının bir işareti olarak kullanmışlardır. Bugün Orta Asya’da birbirine komşu Türk boylarının ayrı bayrak ve farklı yönetim altında toplanmalarının sebeplerinden birisi de budur. Manası, Köroğlu ‘su, Mevlana'sı, Dede Korkut’u, Yunus'u, Yesevi'si, inancı ve peygamberi aynı, yani kültürü bir fakat bayrağı farklı Türk toplulukları bu anlayışın ürünüdürler.
Boylar çoğu zaman büyük mücadelelerin sebeplerini teşkil etmişlerdir. Timur, Şah İsmail, Uzun Hasan, Karamanoğulları, vb. Boy mantığı ile hareket etmenin faturasını milletlerine ödetmişlerdir.
Türk milleti kuşkusuz onlarca devlet kurmuştur. Bugün Cumhurbaşkanı forsundaki yıldızlar Türkler’ in tarihte kurduğu devletleri simgelemektedir. Ancak devlet kurmak ayrı şey, devlet yönetimine egemen olmak ise daha ayrı şeylerdir. Çoğu insanlar parayı elde eder ama onu kullanamaz. Hatta çoğu insan kendi parasının uşağı haline bile gelebilir. İşte Türkler de tarihte birçok devlet kurmuşlardır.
Tarihi süreç içerisinde sosyolojik açıdan "millet" ya da "soy"a dayalı olarak kurulan devletlerden en önemlisi Türkiye Cumhuriyet'i devletidir. Günümüzde Türkler bey ve boy ile değil "millet" gerçeğiyle dünya milletleri arasında olduğu yeri almışlardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk’ü kaderine hâkim kılmış ve Türk’ü devlet yapmıştır. Bu yüzden yaklaşık 90 yıldır İngilizler Türk’ü, İslam’ı, Anadolu’yu, Ortadoğu’yu ve Orta Asya'yı okumakta, yazmaktadır. Çünkü “Güneş Batmayan İmparatorluk” Çanakkale’de ağır hasar almış, Sakarya’da ayaklarından budanmıştır. Bohça dikiş tutmamaktadır. Bu ağır hasara okyanus ötesine rabıtayla bağlı olanlar yama olamazlar. Bu ağır hasara, Kürt Teali Cemiyetinin ardılı danışmanları, İngiliz Muhipler Cemiyeti artıkları, Barzaniler, Talabaniler, merhem olamazlar, yama olamazlar. Bu günler de tıpkı 1914’le 1923 arasında olduğu gibi, vatanlarını, bayraklarını, ordularını ve dinlerini satılığa çıkaran korkak ve pısırık tüccarlar göreceksiniz.
Devlet yönetmek her kişinin değil Bey kişinin işidir. Hele ki bu devlet Türk’ün devletiyse Bey gibi bakmak, Bey gibi görmek, Bey gibi yönetmek zorundasınız.
2000’li yıllara gelirken Apo denen bebek katili yakalandı veya teslim edildi. Aradan geçen zaman zarfında bilinçli bir propaganda ile gizliden gizliye Kürtçülük aşılandı , .Kürt milliyetçiliği sistemli ve düzenli bir şekilde halkın nabzına yavaş yavaş verildi, tabi bunu yaparken yazılı ve görsel basını da unutmamak gerekir, her kanalda çıkan Kürt dizileri, ana dilde eğitim propagandaları, doğuda iş yok aş yok feryatları, acıtasyonlar, doğudaki Marksist ve komünist yapıların Kürtler üzerindeki toplum mühendisliği...gündüz Diyarbakır da turist gibi gezen, gece dağlarda eğitim veren ABD istihbarat örgütü ajanları...PKK’lı teröristlerin ailelerinin bilinçli iskan politikaları...tartışma programlarında TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN üniter yapısının tartışılması...buna oy kazanma içgüdüsüyle bilinçli veya bilinçsiz çanak tutan siyasi oluşumlar...AB ve ABD’nin dayatmaları...bütün bunlara rağmen Türk demenin ve Türk milliyetçiliğinin öcü gibi, bölücülük gibi gösterilmesi ne yaman çelişkidir. Kurucu unsurları yüzde yüz Türk, bu topraklarda yaşayan unsurların %95’i TÜRK olduğu halde.
Ve gelinen nokta;
Mersin’de bayrak yırtacak kadar Türk milletine ve onun şerefli değerlerine karşı duyulan nefret...
Trabzon'daki provokasyon (burası bir araştırma sonucu seçilmiş bir yerdir, Türk milletinin nabzını ölçmek için yapılmış bir provokasyondur, aktörlerimiz (eylemci masum gençler) toplum psikolojisi ve şehir savaşları hakkında eğitimli dhkp-c militanı Marksist-komünist çete üyeleri). Doğu illerimizdeki terörist leşlerinin cenazelerinin birer mitinge dönüştürülmesi, paçavraların sokaklarda bayrak diye sallanması, Türk bayrağına karşı yurdun her yerinde PKK'lılar tarafından bir bayrakta sen yak kampanyaları, Balıkesir’deki provokasyon, üniversitelerimizde(Çukurova Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, İTÜ…) açık bir şekilde yapılan PKK propagandaları federasyon, demokrasi, özgürlük safsataları, Kuzey Irak’ta kurulan fiili Kürt devleti...Bu filmin kareleri tanıdık, aktörleri tanıdık. Tüm eski oyuncuların, figüranların ve patronları emperyalistlerin perdeleri inmiştir ve inmektedir...
Onun için çok açık bir şekilde söylenebilir ki, bugün ülkedeki terörün amacı Türk'ü devlet olmaktan çıkarmaktır Eğer Türk düşmanı iseniz amacınız, Türk’ün varlığını ortadan kaldırmaksa, bilesiniz ki, kendi canınızı ve varlığınızı hedeflemişsinizdir.
Çünkü hala bu ülkede Ne Mutlu Türküm diyen birileri var. Çünkü, “Ne Mutlu Türküm Diyene”, diyebilmek emperyalizme, kula kulluğa, adaletsizliğe, köleliğe, onursuzluğa, karşı bir haykırıştır. Adaletin, asaletin ve insanlığın haykırışı.
Ne Mutlu Türküm Diyene diyebilmek, birliğin gücünü, emperyalizmin yüzüne şamar gibi indirmektir.
” Ne Mutlu Türküm Diyene” diyebilmek ALLAH var şeriki yok, kula kulluk yok demektir.
Ne Mutlu Türküm Diyene
2005